İstanbul Teknik Üniversitesi Enerji Enstitüsü Nükleer Araştırmalar Anabilim Dalı Eski Başkanı Prof. Dr. Beril Tuğrul, Rusya Devlet Atom Enerjisi Kurumu Rosatom tarafından Mersin’de inşa edilen Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin, Türkiye’nin gelişmiş ülkeler ligine çıkması için bir fırsat olduğunu söyledi.
Türkiye’nin gelişmiş ülkeler arasında yerini almak için önceliklerini seçmesi gerektiğini kaydeden Tuğrul, “Türkiye, Avrupa Birliği’ne girmeyi istiyorsa, muasır medeniyet seviyesine ulaşmak ve geçmek istiyorsa, kişi başına elektrik üretimini arttırmak durumundadır. Şu anda dünya ortalamasının üzerine çıkabilmiş durumdayız. Ancak AB ortalamasını yakalayabilmemiz, şimdiki seviyemizin 2.5 misline ulaşmamızla mümkündür. Bunun için de ‘emre amade’ olarak nitelenen günün her saatinde ve her mevsimde elektrik üreten santrallerin kurulması öncelikle gerekir. ‘Emre amade’ olarak nitelenen santraller, fosil yakıtlı ve nükleer santrallerdir. Fosil yakıt kullanımına sera gazı salımı nedeniyle Kyoto protokolü ve COP-21 Paris Anlaşması ile limit getirilmektedir. Geriye nükleer santraller kalmaktadır" dedi.
"Yerli otomobil, yerli uçak ve yerli helikopter"
Türkiye’nin 2023 hedeflerinin gerçekleştirilmesi için de büyük miktarda enerji üretimine ihtiyacı olduğunu vurgulayan Tuğrul, “Türkiye’nin 2023 hedefleri hayli yüksektir. Yerli otomobilden helikoptere, yerli uçaktan ileri teknoloji gerektiren çeşitli sanayi ve tüketici ürünlerinin üretimi dahil büyük hedeflerine ulaşılabilmesi için büyük miktarda enerjiye gereksinim vardır. Dolayısıyla, büyük güçlü santrallere ihtiyaç bulunmaktadır. Bunun için halen dünyada tek bir santralden en büyük güç elde edilen ‘emre amade’ santraller, nükleer güç santralleridir. Bu bakımdan Türkiye’nin nükleer santraller kurması gerekmektedir. Türkiye’nin nükleer santrallerinin yerli ve milli olarak kullanmaya hazır olabilmesi için, nükleer enerji konusundaki eğitime de önem vermesi gerekmektedir” ifadelerini kullandı.
Akkuyu NGS ile beraber Türkiye’nin nükleer teknolojiye de adım atmış olacağını vurgulayan Tuğrul, “Nükleer teknoloji bir ileri teknoloji (high-tech) olup, bilimsel ve kalite kültürünün alt yapısının oluşmasına ve katma değeri yüksek ürün üretilmesine de zemin oluşturacaktır” diye konuştu.
Paris Anlaşması da ’nükleer’ diyor
Nükleer enerji konusunda birçok yanlış algının olduğunu ve bunlar arasında nükleer enerjinin kirli bir teknoloji gibi nitelenmesinin de yer aldığına dikkat çeken Tuğrul, şöyle devam etti: “Gerçekte, en temiz enerji nükleer enerji santralleridir. Zira sera gazı salımı yoktur. NGS’ler en uzun ömürlü santrallerdir. Nükleer santrallerle ilgili olarak çoğu kez çevreyle ilgili sorular sorulmaktadır. Nükleer santrallerde, karbondioksit, kükürt ve azot oksitlerin olmadığı enerji üretimiyle, gerçekte bu gazların sebep olduğu zararlar önlenmiş olmaktadır. Fosil yakıtlı santrallerden çıkan söz konusu bu gazlar kansere yol açmakta ve ayrıca asit yağmurlarıyla çevreye ve canlılara zarar vermektedir. Hava kirliliğinin neden olduğu sera etkisi, iklim değişikliğine ve buna bağlı olarak gezegendeki canlı organizmaların yaşam koşullarında değişikliklere neden olarak hayvan ve bitki dünyasının doğal dengesini ve bütünlüğünü tehdit ediyor. Oysa nükleer santrallerin çalışma şartlarında sera gazı etkisi bulunmamaktadır. COP-21 Paris Anlaşması çerçevesinde sera gazlarının azaltılması bir zorunluluktur ve yine COP-21 Paris Anlaşmasıyla bu yükümlülüğü yerine getirme önlemlerinden biri olarak nükleer enerjiye yer verilmesi de istenmektedir.”
Nükleer güç santrallerinde güvenlik
NGS’lerin işletilmesinde 70 yılı bulan bir deneyimin olduğunu ve bu konuda bir güvenlik kültürü oluştuğunu dile getiren Tuğrul, şu bilgileri verdi: "Nükleer santrallerde tasarımdan işletmeye hatta devreden çıkarılmasına kadar yeni geliştirilen teknolojilerle güvenlik en üst seviyede sağlanmaktadır. Yeni santraller 3+ nesil olarak tanımlanan teknoloji ile donatılmaktadır. Santralde derinlemesine güvenlik sistemi, aktif ve pasif güvenlik sistemleri kullanılması gibi özel güvenlik sistemleri uygulanmaktadır. Bunlar, çevrenin etkilenmemesini sağlamaktadır. Akkuyu NGS de bu teknoloji ile kurulmaktadır.”
Radyasyon konusundaki çekincelere yönelik de değerlendirme yapan Tuğrul, “Radyasyon her gün doğal olarak muhatap olduğumuz, NGS yanında yaşamasanız da var olan bir olgudur. Bunun bir örneği güneşten alınan radyasyondur. Canlılar için radyasyon, nükleer teknolojinin tanışılmasıyla muhatap olunan bir etki değildir. O zaten doğada vardır. Her şeyin olduğu gibi, radyasyonun da aşırı doz şartları elbette ki önemli olabilir. Bunun için de nükleer santrallerde tasarımdan başlayarak, işletme ve devreden çıkarma sürecinde nükleer güvenlik hep en ön planda tutulur. Bu alan uluslararası standartlar ve kurallarla belirlenir ve denetlenir” dedi.