Türkiye bisiklet sanayisinde büyük bir fırsatla karşı karşıya. Ülkemizde ve dünyada “pedal destekli elektrikli bisiklet” olarak da bilinen e-bisiklete yönelik talep arttı. Dünya devi BMW, Xiaomi, Peugeot gibi markalar çoktan elektrikli bisikletlerini piyasaya sürdü. Bu noktada ABD'nin Çin'e koyduğu anti damping vergisi Türkiye için büyük fırsat kapısı araladı.
Avrupa Birliği sınırları içerisinde yaklaşık 10-12 milyon adet e-bisiklet pazarının olduğu tahmin ediliyor, 2030’lu yıllarda bu rakamın 60 milyon adete çıkacağını belirtiliyor ve Türkiye e-bisiklette Avrupa ülkelerinin ana tedarikçilerinden biri olabilir.
Ocak 2019 tarihine kadar Avrupa pazarından en büyük payı Çin almaktaydı. Ancak 18 Ocak 2019 tarihinde Avrupa Komisyonu, Çin’den ithal edilen pedal destekli elektrikli bisiklet anti damping vergisi konduğunu açıkladı. Anti damping vergisi oranı firmalara göre farklılık gösterse de genelde uygulanan yüzde 33,4’lük oran, Çin’den AB’ye pedal destekli elektrikli bisiklet satışının önünü tamamen kapamış oldu.
Avrupa Bisiklet Endüstrisi Derneğinin (EBMA) yaptığı çalışmalara göre, bu anti damping uygulaması başlamasaydı Çin’den AB’ye 2019 yılında 1 milyon e-bisiklet ihraç edilecekti. Yine EBMA’nın yaptığı araştırmaya göre, Çin’in pazarda etkisiz hale gelmesiyle bu durumdan en çok yararlanacak ülkelerin başında ise Türkiye gelmekte.
Bisiklet sektörünün yan sanayisi oluşmamıştır. Oysa bisiklet Türkiye’de yeni bir sektör değil. Bu işi 50 yıldır yapan şirketler var. Buna rağmen yerli tedarikçi bulunmamaktadır. Bu yüzden sektör yeterli esnekliğe sahip değildir. Bu e-bisiklet için de geçerlidir. Yan sanayinin oluşumuna yönelik adımlar bir an önce atılmalıdır.
Yan sanayi meselesini de çözecek şekilde e-bisiklet ile ilgili kümelenmeye ihtiyaç duyulmaktadır. Böyle bir kümelenmenin sağlanması, kamuyla ilişkiler, maliyetlerin düşürülmesi, verimlilik, rekabetçilik ve insan kaynakları konusunda çok yararlı olacaktır. Böyle bir kümelenme devlet teşviklerini de olumlu yönde etkiler. E-bisikletteki fırsat penceresini değerlendirmek için hızlı davranmak gerekmektedir. Türkiye’nin rakibi durumundaki Polonya, Bulgaristan, Portekiz, Macaristan’da çoktan adımlar atılmıştır.
Büyük fırsat doğdu! Türkiye hamle yaparsa o ülkeyi tahtından edebilir
Büyük fırsat! Türkiye hamle yaparsa o ülkeyi tahtından edebilir
Türkiye bisiklet sanayisinde büyük bir fırsatla karşı karşıya. Ülkemizde ve dünyada “pedal destekli elektrikli bisiklet” olarak da bilinen e-bisiklete yönelik talep arttı. Dünya devi BMW, Xiaomi, Peugeot gibi markalar çoktan elektrikli bisikletlerini piyasaya sürdü. Bu noktada ABD'nin Çin'e koyduğu anti damping vergisi Türkiye için büyük fırsat kapısı araladı.
Avrupa Birliği sınırları içerisinde yaklaşık 10-12 milyon adet e-bisiklet pazarının olduğu tahmin ediliyor, 2030’lu yıllarda bu rakamın 60 milyon adete çıkacağını belirtiliyor ve Türkiye e-bisiklette Avrupa ülkelerinin ana tedarikçilerinden biri olabilir.
Ocak 2019 tarihine kadar Avrupa pazarından en büyük payı Çin almaktaydı. Ancak 18 Ocak 2019 tarihinde Avrupa Komisyonu, Çin’den ithal edilen pedal destekli elektrikli bisiklet anti damping vergisi konduğunu açıkladı. Anti damping vergisi oranı firmalara göre farklılık gösterse de genelde uygulanan yüzde 33,4’lük oran, Çin’den AB’ye pedal destekli elektrikli bisiklet satışının önünü tamamen kapamış oldu.
Avrupa Bisiklet Endüstrisi Derneğinin (EBMA) yaptığı çalışmalara göre, bu anti damping uygulaması başlamasaydı Çin’den AB’ye 2019 yılında 1 milyon e-bisiklet ihraç edilecekti. Yine EBMA’nın yaptığı araştırmaya göre, Çin’in pazarda etkisiz hale gelmesiyle bu durumdan en çok yararlanacak ülkelerin başında ise Türkiye gelmekte.
Bisiklet sektörünün yan sanayisi oluşmamıştır. Oysa bisiklet Türkiye’de yeni bir sektör değil. Bu işi 50 yıldır yapan şirketler var. Buna rağmen yerli tedarikçi bulunmamaktadır. Bu yüzden sektör yeterli esnekliğe sahip değildir. Bu e-bisiklet için de geçerlidir. Yan sanayinin oluşumuna yönelik adımlar bir an önce atılmalıdır.
Yan sanayi meselesini de çözecek şekilde e-bisiklet ile ilgili kümelenmeye ihtiyaç duyulmaktadır. Böyle bir kümelenmenin sağlanması, kamuyla ilişkiler, maliyetlerin düşürülmesi, verimlilik, rekabetçilik ve insan kaynakları konusunda çok yararlı olacaktır. Böyle bir kümelenme devlet teşviklerini de olumlu yönde etkiler. E-bisikletteki fırsat penceresini değerlendirmek için hızlı davranmak gerekmektedir. Türkiye’nin rakibi durumundaki Polonya, Bulgaristan, Portekiz, Macaristan’da çoktan adımlar atılmıştır.
E-bisikletin kritik parçaları pil ve motordur. Sektörün e-bisiklet üzerindeki maliyet payı düşük parçalardan ziyade yüzde 70-80’leri oluşturan pil ve elektrik motorunun üretimine odaklanması doğru olur. Bu iki ürünün veya en azından birinin Türkiye’de üretilmesi sektörü çok avantajlı bir konuma getirir.
Önemli ihtiyaçlardan bir diğeri, tüm sektöre hizmet verecek akredite bir test laboratuvarının kurulmasıdır. ISO 9000’i bulunan, laboratuvar sertifikasyonu ve ilgili akreditasyonu olan bir test merkezine büyük ihtiyaç vardır. BİSED’in kendi bünyesinde, akredite ve özerk yapıda bir laboratuvar oluşturulabilir. İhracatı gerçekleştirmeden önce her model için bu testin alınması gerekmektedir. Türkiye’de böyle bir laboratuvar olmadığı için test süreci normalden daha uzun ve maliyetli olmaktadır. Bu de sektörün rekabetçiliğini olumsuz yönde etkilemektedir.
Yabancı yatırımcının Türkiye’ye gelmesinin sağlanması gerekmektedir. Bunun için potansiyel yabancı yatırımcılara bir değer önerisi sunulmalıdır. Yabancı sermayeyi çekebilmek için bisiklet üretiminde “Made in Turkey” algısının Avrupa’da popülaritesini artırmak da faydalı olur.
Sektörün temel sorunlarını çözmesi için devlet destekleri elzem. Özellikle test laboratuvarı kurulması için verilecek destek kritik önemde. Devlet bu desteği şu anda markalara veriyor. Bisiklet sektörü fason üretim yaptığında bu desteklerden neden yararlanmasın? Bisiklet alımlarına yönelik destekler üzerinde de düşünülmeli. Avrupa’da şu anda üç ülkede bisiklet sektörüne yönelik destekler vardır. Örneğin İsveç’te e-bisikletlerin satın almasında 1.000 Euro’ya kadar geri ödeme desteği veriliyor. Avusturya’da da normal kargo ve e-kargo bisikletlerde 300-500 Euro devlet desteği bulunmaktadır.
Bisiklet sektörünün en önemli sorunlarından biri, insan kaynağının yetersizliğidir. Gerek mühendis, gerek tekniker konusunda insan kaynağı açığı büyüktür. Sektör kendi insan kaynağını yetiştirmek için çalışmalara başlamalıdır.
Sektörde halen faturasız ya da düşük faturalı satış yapanlar mevcuttur. Bu konu yapısal problemlerden bir tanesidir. Merdivenaltı üretim dış ticarette yerli üreticilerin önüne önemli bir sorun olarak çıkabilir. Devlet denetiminin güçlü bir şekilde yapılmasına ihtiyaç vardır.
Başta Ar-Ge olmak üzere otomotiv sektörü ile güçlü işbirlikleri kurulabilir. Otomotiv sektörü şirketlerinin alternatif yatırım alanlarına açık olduğu bilinmektedir. Bisiklet sektörünün ihtiyaç duyduğu, güçlü kurumsal yapı ve finansman gerektiren yatırımlar otomotiv şirketleri ile işbirliği içinde gerçekleştirilebilir.
AB’nin Türkiye’den elektrikli destekli bisiklet almasının şartı, hızlı, esnek ve rekabetçi olmaktır. Bu da kalite standartlarını gerektirir. E-bisiklet sadece ‘Bir bisikleti alıp motor ve pil taktım’ demekle olmuyor. Üretilen aracın belgelendirilmesi, pillerin ömür uzunluğunun sağlanması gibi konuları da hesaba katmak gerekiyor.
Moderatörlüğünü Prof. Dr. Emre Alkin’in yaptığı toplantıya BİSED Başkanı ve Arzu Bisiklet Yönetim Kurulu Başkanı Esat Emanet, Accell Bisiklet Genel Müdürü Hilmi Anıl Şakrak, CYCLEUROPE Yönetim Kurulu Başkanı Önder Şenkol, Salcano Yönetim Kurulu Üyesi Bayram Akgül, BİSAN Genel Müdür Yardımcısı Ümit Onur Yüksel, Shimano Bisiklet A.Ş. Ortağı ve Genel Müdürü Metin Cengiz, Shimano Bisiklet A.Ş OEM Satış Müdürü Faruk Cengiz, Accell Bisiklet Genel Müdür Vekili Selim Ataz, Ümit Bisiklet İhracat Müdürü Büşra Hande Doğanay, Kron Bisiklet A.Ş. Genel Koordinatörü Burak Merdivenli, Aslı Bisiklet Pazarlama Mürürü Servet Emanet, Güler Dinamik Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Kenan Güler ve Turkishtime Yönetim Kurulu Başkanı Filiz Özkan katıldılar.