Modernizm, Sanayi devriminden sonra yavaş yavaş ortaya çıkan ve kısa sürede, sanayileşme toplumlarının neredeyse hepsini kontrol altına alan bir yaşam sistemidir. Modernizm, daha çok siyasal bir tanım olarak bilinse de, aslında tüm modern bilimlerin tekelini oluşturan sosyoloji ile ortaya çıkmıştır. Artık bireyciliği önemseyen, şehir içerisinde gettolaşmayı ortadan kaldıran, aile yapısını daha dar ve basmakalıp tanımlarla özetleyen modernizm, 15 Temmuz 1976 yılında yerini post-modernizme devretmiştir. Aslına bakılacak olursa hikaye, bir o kadar da gariptir. Amerika’nın Utah eyaletinde, gettolaşmış mahalleleri, “kentsel dönüşüm” adı altında ortadan kaldırıp; yerine “sosyal konut” imarı ile insanların buraya yerleştirilmesi amaçlanmıştır. 2 odalı ve çekirdek aileler için tasarlanmış bu evler, bireyselci yaşantının en katı örnekleriydi. İşin özüne bakılınca çok masumane görünen bu politika, zamanla evrilmiştir. Getto mahalle kültüründen kopamayan lümpen toplumlar, bu sosyal
konutlarda da düzeni bozunca, modernizmin son politikası da bu şekilde ortadan kalkmış oldu ve 15 Temmuz 1976 tarihinde tüm bu sosyal konutlar yıkılarak, tek odalı, süit odalı haneler kurulmuş ve insanların buraya taşınması sağlanmıştır. Bu minvalde bakılacak olunursa modernizm; bireyselciliğe önem verirken post-modernizm; süper bireyselci bir yaklaşım sergilemektedir.
Modernizmin temelinde sanayileşme varken, post-modernizmin temelinde ise, endüstri ve dijitalleşme bulunmaktadır. Mesela modernizmde toplumlar üretim ile ayakta tutulurken; postmodernizm tüketim ile varlığını sürdürmektedir. Modernizmde, toplumları yakından takip edip inceleyen “Ponetikon Felsefesi” yerini, postmodernizm ve dijitalleşmeyle birlikte, sosyal medyaya, wikipedia’ya ve diğer çeşitli dijital platformlara devretmiştir. İnsanlar, kullandıkları sosyal medya ve diğer dijital platformlar aracılığı ile takip ediliyor, gündelik yaşantıları ve programları analiz ediliyor ve ona göre bir tüketim kaynağı sunuluyordu.
Postmodernizm ve modernizm arasında ki bir diğer fark ise, ulus-devlet anlayışıdır. Modernizmde ulus-devlet anlayışı, sonuna kadar kabul edilse de, postmodernist yaklaşım ile bu tamamen reddedilmektedir. Çünkü tüm toplumlar dijitalleşmekte, şirketler globalleşmekte ve üzerinde yaşadığımız dünya ise, bir devlet olarak görülmektedir. İnsanlar ya da şirketler, birbirleri arasında daha hızlı ve etkin iletişim kurabilmekte, devletler savaşsa dahi, iki ülke arasında ki finans kaynakları, şirketlere göre şekillenmekte ve ekonomik yatırımlar, savaşlara bakılmaksızın, artırılmaktadır. Çünkü artık dünya tamamen küçülmüş, uluslararası piyasa, sabit ekonomi kurlarını alt üst etmiştir.
Aslına bakılacak olursa modernizm ile postmodernizm arasında ki en büyük benzerlik, her iki akımın da, özgürlüğü reddetmesidir. Her iki akıma göre de, toplumlar özgürleştirilmiyor; bu özgürlük algısı, hükümetler tarafından topluma manipüle ediliyordur. Devlet bu manipülasyonu ise, medya üzerinden sağlıyor.