"Sofradan tuzu kaldırın"

İç Hastalıkları Uzmanı Uzm. Dr. Abdülkadir Dağ, "Yoğun tuz tüketiminin diğer birtakım hastalıkların gelişmesinde tetikleyici faktör olduğu konusunda pek çok yayın bulunuyor. Bunların arasında mide kanseri gelişimi, böbrek taşı, kemik erimesi (osteoporoz), astım atakları ve beyin damar hastalıkları (inme gibi) bulunuyor" dedi.

"Sofradan tuzu kaldırın"

İç Hastalıkları Uzmanı Uzm. Dr. Abdülkadir Dağ, "Yoğun tuz tüketiminin diğer birtakım hastalıkların gelişmesinde tetikleyici faktör olduğu konusunda pek çok yayın bulunuyor. Bunların arasında mide kanseri gelişimi, böbrek taşı, kemik erimesi (osteoporoz), astım atakları ve beyin damar hastalıkları (inme gibi) bulunuyor" dedi.

"Doğal bir mineral olarak besinlerin bileşiminde olduğu gibi göllerden, denizlerden ve kayalardan saf olarak elde edilen, rafine edildikten sonra sofralarımıza ulaşan tuzun yeterli miktarda alındığında vücutta önemli görevleri, fazla tüketildiğinde ise geri dönüşü olmayan zararları var" diyen Medicana Kadıköy Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Uzm. Dr. Abdülkadir Dağ; sağlıklı bir insanın günlük tüketmesi gereken tuz miktarı beş gram iken, bugün Türkiye’de kişi başına düşen günlük tuz tüketiminin 18 gram olduğu biliniyor. Vücudumuzun su dengesini sağlayan tuz; yoğun tüketimi halinde kalp damar hastalıkları ve hipertansiyon açısından önemli risk faktörü oluşturuyor. Yoğun tuz tüketen bir kişi diğer risk faktörlerine de sahipse tuzun olumsuz etkileri daha fazla görülüyor. Ayrıca yoğun tuz tüketiminin diğer birtakım hastalıkların gelişmesinde tetikleyici faktör olduğu konusunda pek çok yayın bulunuyor. Bunların arasında mide kanseri gelişimi, böbrek taşı, kemik erimesi (osteoporoz), astım atakları ve beyin damar hastalıkları bulunuyor. Görüldüğü gibi tuz tüketiminin fizyolojik düzeylerde sınırlandırılması aslında pek çok hastalıkla mücadelede önemli bir adım oluyor" şeklinde konuştu.

"Sofradan tuzu kaldırın"

Sadece sofradaki tuzluğun kaldırılmasıyla günlük tuz tüketiminin büyük oranda azaltılabileceğine dikkat çeken Dağ, "Damaktaki tuz algısı da olumlu yönde değiştirilebilir. Tuzlu yeme alışkanlığı genetik geçiş göstermiyor, sonradan kazanılıyor. Bir çocuğun tuzla ilişkisi ailenin yeme alışkanlıklarından kaynaklanıyor. Küçük yaşta tuza alışan kişilerin yetişkinlikte bu alışkanlıklarından kurtulmaları çok daha zor oluyor. Kişiler tuz kullanımını azaltmaya başladıktan bir süre sonra yeni bir damak tadına kavuşulabiliyor. Günlük alınan tuzun yaklaşık yüzde 75’i işlenmiş gıdalardan sağlanırken, yüzde 10-15’i ise masada yemeğe eklenen tuz ile alınıyor. Tuz tüketiminde bilinçli olmak için ürün etiketi okuma alışkanlığı edinilmeli. Özellikle etiket üzerinde mono sodyum gulutamat, soya sosu, sodyum bikarbonat yazan ürünlerden uzak durmak gerekiyor. Tuz açısından; patlamış mısır, et suyu tabletleri, patates kızartmaları, bisküviler, krakerler ve kabartma tozlarına da özellikle dikkat edilmeli.

Damağınızı az tuza alıştırın

Damağımız bu tada alışmışken en başa nasıl döneceğiz? Arkadaşlarınızla yemeğe çıktığınızda birine tuzlu gelen yemeğin diğerine tuz eklenecek kadar tuzsuz geldiğini görmüşsünüzdür. Bu tat farkı sonradan kazanılıyor. Oysa damaktaki tuz algı eşiği değiştirilebiliyor. Yani biz şu an tükettiğimiz tuzun yarısını tüketmek için kendimizi zorladığımızda, bir süre sonra az olanın normal gelmeye başlayacağını söyleyen Dağ, zaman içinde daha önce kullandığımız tuz miktarına tahammül edemez hale dahi gelebiliyoruz. Uzmanlar, son yıllarda piyasada çeşitli isimlerle satılan ve daha sağlıklı olduğu hatta şifa verdiği iddia edilen tuzlarla ilgili olarak da, bu konuda edinilmiş herhangi bir bilimsel verinin bulunmadığını hatırlattı" ifadelerini kullandı.

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER