1850'li yıllara kadar, önce Selçuklular ve sonra da Osmanlılar için gümrük olarak kullanılan Tokat'da, tacirlerin, esnafın, askerlerin, halkın en büyük ihtiyaçlarından birisi de helaymış.
Gel zaman git zaman, kara kara düşünen kent yöneticileri; bu ihtiyacı gidermek üzere, çarşı ortasında bir hamamın helaya çevrilmesine karar vermişler.
Sulusokak'da, tüm o hengamenin orta yerinde insanlar sıraya girer, uzun kuyruklar oluştururlarmış.
Kuyrukta bekleyenler biribirlerine sürekli; "Sık dişini" derlermiş ve helanın adı "Sık Dişini Helası" olmuş.
Zaman geçmiş, yıl ikibin bilmem kaç olmuş.
Birçok tarihi yapının arasında kalan, kubbeli, yıkık dökük metruk yapının önünden geçen birisi açmış ellerini başlamış duaya, onu takiben bir başkası ve daha pekçokları.
Yıllar yılları kovalamış, sonra bir gün Tokat Belediyesi harabeye dönen helanın restorasyonuna karar vermiş.
Üzerine de yağmurdan, çamurdan daha fazla zarar görmesin, yapılan tadilata da doğa şartları engel olmasın diye mavi bir branda örtülmüş.
Bu mavi branda; "Sık Dişini Helası Restorasyon Çalışması" tabelasından daha çok dikkat çekince, dua etmeye gelenler artmış, ne dilediysem gerçekleşti diye başkalarına, sen de git dua et referansları çoğalmış.
Sık Dişini Helası restorasyonu devam ederken, çalışanlardan biri, bir kese bulmuş. Kesenin içinde altın, gümüş ve bronz sikkeler varmış. Haliyle haber olmuş.
Sık Dişini Helası restorasyon çalışmalarında 400 sikke bulundu ve müzeye teslim edildi.!
Haberi her okuyan. Türbe diye dua ettikleri yerin hela olduğunu öğrenivermiş. Duası tutanlar, tutmayanlar, yek diğerine referans olanlar suspus.!
İçi sikke dolu keseyi benim dedem hacetini görürken düşürmüş, o bizim hakkımız diyen çıktı mı bilmiyoruz ama Tokat Belediyesi'nin restorasyon çalışmalarındaki özeni ve aslına sadık inşaa çabasına bakıp, Adıyaman'da "Adıyaman Kalesi, Kabaltı, Adıyaman Evleri ve son olarak da Tuz Hanı'nda" gerçekleştirilen çalışmaları KATLİAM olarak nitelememek elde değil.
Tarih Cahili Olmak da Kabul Edilemez, Tarih Katili Olmak da.!