Avrupa Parlamentosu Türkiye Daimi Raportörü Nacho Sanchez Amor, “Katılım sürecine burada bir herhangi bir kestirme yol yok. Katılım sürecinde Türkiye’de diğer tüm üye ülkeler gibi gerekli koşulları yerine getirmeli” dedi.
Avrupa Parlamentosu Türkiye Daimi Raportörü Nacho Sanchez Amor, Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu’nun Çalışma Ofisi’nde basın açıklaması düzenledi. Amor, açıklamasında Türkiye’nin AB üyeliğine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
“Bakan Fidan ve Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından ilişkilerin canlandırılması yönünde pozitif mesajlar aldık”
Burada konuşan Amor, Avrupa Parlamentosu Raportörü görevini tekrar aldıktan sonra ön çalışmalarına başladığını ve ilk yaptığı şeyin Türkiye’yi ziyaret ederek, Avrupa Parlamentosu isteğiyle sorunları çözüp, Türkiye ile pozitif bir gündemle devam etmek olduğunu söyledi. Armor, “Son bir ayda Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından Avrupa Birliği’yle (AB) Türkiye arasındaki ilişkilerin canlandırılması yönünde pozitif mesajlar aldık. Yaptıkları açıklamalar ise büyük bir memnuniyetle karşılandı. Özellikle Bakan Fidan’ın belirttiği üzere pozitif bir gündeme doğru ilerleme konusunun her iki tarafın faydasına olacağı dile getirildi. Belki de burada ortak amaç öncelikle önümüzde ne tür engellerin olduğunu her iki tarafın da faydasına olacak şekilde göden geçirmek ve incelemek" diye konuştu.
“Ne kadar çok kilit ortak olarak nitelendirilirseniz o kadar az aday ülke olarak görülürsünüz”
Amor, Türkiye’nin bölgede stratejik öneme sahip olduğunu ve güvenlik alanında da kilit bir ortak olduğunu dile getirerek, şu ifadelere yer verdi:
“Ülkenizde aslında bu kadar kilit ve stratejik ortak olduğunun farkında olmalı. Ama şunun da farkında olmanız gerekiyor ki ne kadar çok kilit ortak olarak nitelendirilirseniz o kadar az aday ülke olarak görülürsünüz. Şu anda komisyon Ursula Von Der Leyen, Parlamentoda yaptığı iki kendisinin komisyon başkanlığı için yapılacak oylama bir de tüm komisyon için yapılan oylama için yaptığı her iki konuşmada da Türkiye’den aday ülke olarak bahsetmedi. Önümüzdeki Salı Von Der Leyen Türkiye’yi ziyaret edecek. Eğer Von Der Leyen ziyareti sırasında insan haklarının üstünlüğü, hukukun üstünlüğü Demirtaş, Kavala, AHİM ve kayyum konularından bahsederse bu iyi bir sinyal olacaktır. Çünkü bu konular doğrudan üyelikle ilgili konular. Fakat eğer bu konulardan kaçınır sadece Suriye’ye ilişkin yapılan işbirliğinden bahsedecek olursa bu biraz önceki dediklerimden farklı siyasi bir açıklama durumu olacaktır.”
“AB’ye katılım sürecinde Türkiye’de gerekli koşulları yerine getirmeli, bir kestirme yol yok”
Türkiye’nin AB üyeliğine ilişkin sürecini de değerlendiren Amor, “Katılım sürecine baktığımızda bunun işlemsel değil aslında normatif bir süreç olduğunu görüyoruz. Yani burada bir herhangi bir kestirme yol yok. Katılım sürecinde Türkiye’de diğer tüm üye ülkeler gibi gerekli koşulları yerine getirmeli. Yani burada bir kestirme yol yok” şeklinde konuştu.
“AB için hiçbir zaman katılım jeopolitik önemle ilgili olmamıştır”
Türkiye’de, kamuoyunun yetkililerden aldığı mesajda, üyelik konusunda bir takım engeller olduğu, bunun nedeninin ise dış politika ve güvenlik açısından herhangi bir netlik olmadığına bir görüş olduğunu dile getiren Amor, “AB açısından baktığınızda katılım sadece demokratik standartlarla ilgili bir konu. Burada farklı konular da var. Türkiye üye olmalı çünkü çok büyük bir jeopolitik önemi var deniyor fakat AB için hiçbir zaman katılım jeopolitik önemle ilgili olmamıştır” diye konuştu.
“Türkiye demokratik standartların düzeyiyle ilgili tartışmalara girmekten kaçınıyor”
AB üyeliğine ilişkin Türkiye’nin katılım sürecini engellediğini iddia eden Amor, “Türkiye sürekli demokratik standartların düzeyiyle ilgili tartışmalara girmekten kaçınıyor. Her zaman buradaki eksikliği jeopolitik öneme ilişkin açıklamalarla kompanse etmeye çalışıyor. Yakın zaman önce Bakan Fidan AB’den netlik, kararlılık ve sonuca odaklı bir yaklaşım beklediklerini söylemişti. Ben bu konuda netlik ve kararlılık sunmaya hazırım. AB hala demokrasiler kulübüdür. Katılım sürecinin kalbinde demokrasi prensipleri ve demokrasi değerleri bulunur. Demokrasiyle ilgili değerleri ikame ettirecek başka hiç bir şey yoktur. Demokrasiyle ilgili konularda tartışmaya girmekten kaçınmak için öne sürülecek başka şeyler yoktur. Hiçbir kestirme yol yok. Ukrayna, Moldova ve diğer Balkan ülkeleri için de geçerlidir” ifadelerine yer verdi.
“Türkiye’de demokratik standartlara baktığımızda tam bir felaket olduğunu söyleyebiliriz”
AB’ye katılım sürecinde demokratik standartların temel unsur olduğunu hatırlatan Amor, “Şu anda Türkiye’de demokratik standartlara baktığımızda tam bir felaket olduğunu söyleyebiliriz. Sadece bu değerlendirmeyi yapan AB değil. Tüm uluslararası kuruluşlara bakacak olursanız demokratik standartlar, basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü, denge fren mekanizmaları gibi konularda Türkiye ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT), Avrupa Konseyi ve başka birçok kuruluşun da aynı değerlendirmeyi yaptığını görüyoruz. Demokratik standartla ilgili yapılan her bir değerlendirmeye baktığınızda bunların adalet sisteminden bahsettiğini, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarını uygulamadığından bahsettiğini; Can Atalay konusunda olduğu gibi, hukukun üstünlüğünün olmadığını ve hatta Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesi üyeleriyle ilgili suç duyurusunda bulunduğunu söylediğini görürsünüz” değerlendirmesinde bulundu.
“Mesele burada dronlar değil Kavala”
AB üyeliği konusunda teme prensibin demokrasi olduğunu dile getiren Amor, “Mesele burada dronlar değil Kavala, Etiyopya Somali arasındaki anlaşma değil basın özgürlüğü. Dolayısıyla bunu çok net olarak söylemek istiyorum ki üyelik için bir kısa yol bulabilmek adına başka konuları ortaya sürmemek gerek. Çünkü Avrupa Birliği hala bir demokrasiler kulübü. AB içerisinde daha az olgun veya olgunlaşmamış demokrasileri istemiyoruz. Çünkü AB’nin kendi içerisinde de sorunları var. Bazı üye ülkelerin toplumları daha hazır değilken üye olmuşlardı” dedi.
AB komisyon raporunda Türkiye’ye dair olumlu şeylerin de olduğunu kaydeden Amor, bunlar özellikle ekonomiyle ve Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in uyguladı ‘Ortodoks Ekonomi Programlarıyla’ ilgili. Tabii bu politikalar ve Bakan Şimşek için de bazı sorunlar var. Ekonominin geleceği aynı zamanda hukuki anlamda belirlilik olmasına bağlı. Bu hukukun üstünlüğü ve demokratik standartlar konusunda ilerleme olmayışı, Bakan Şimşek’in dışardaki inanırlılığını da zedeliyor” diye konuştu.