Gazi Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Esra Per, Türkiye’nin 34 ilinde insan etkisi ile yeşil papağanların popülasyonlarının arttığını belirterek, yeşil papağanların sayısının artması durumunda türün doğallaşacağını ve önceden kumru türünde olduğu bu hayvanların gibi her yerde görüleceğini dile getirdi.
Gazi Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Esra Per, yeşil papağan popülasyonuna ilişkin İHA muhabirine değerlendirmelerde bulundu. Egzotik bir türün, etkisinin görülmeye başlamasıyla istilacı tür olarak adlandırıldığını belirten Per, istila sürecinde yönetimlerin 4 aşamalı yaklaşımı olduğunu aktardı. Per, Türkiye’de ilk kez 1975 yılında doğada papağanların görüldüğünü belirterek, “47 yıllık sürecinde sonunda da papağanlara dair farklı bildirimler gelmeye başladı. Papağanları doğada görmemizin temel sebebi, hayvan ticareti ve yaban hayatı kaçakçılığı. Vatandaşların evcil hayvan dükkanlarından satın aldığı kuşları bazen kazara doğaya kaçırması, bazen de yaban hayatı kaçakçılığı vakaları sırasında kasten doğaya bırakılmaları” dedi.
Yeşil papağanların yarı tropikal tür oldukları için doğada hayatta kalabildiklerini aktaran Doç. Dr. Per, bu türün insanlara bağımlı olmadan doğada yaşadıklarını, yavru yetiştirebildiklerini ve varlıklarını dört mevsim bulundukları yerde sürdürebildiklerini dile getirdi.
“Bu özelliğimizle Avrupa ülkelerinden çok farklı bir durumdayız”
Yeşil papağanların egzotik türler olduğuna dikkati çeken Per, şöyle devam etti:
“Türkiye’de normalde doğada olmaması gereken bir tür. Çünkü doğada evcil ve egzotik türlerin olmaması gerekiyor. Doğal yayılış gösteren türlerin olması gerekiyor. Ancak bu insan etkisi ile girdirilmiş türdür. Yani kendi kendine göç ederek gelmedi. İnsanlar ticaret yoluyla getirdiler bu hayvanı. Göçmen değiller. Kesinlikle uçarak, yani göç ederek gelmediler. 90’lı yıllar ile 2000’li yıllarda sayılarında ciddi bir artış oldu. Rakamsal olarak baktığımızda şu anda Türkiye’de 34 ilde yeşil papağan doğada gözlendi. 10 ilde de popülasyon kurduğunu biliyoruz. Bu oldukça dikkat çekici bir durum. Çünkü dünyanın başka ülkelerinde, özellikle Avrupa başkentlerinde de yeşil papağanlar doğada hayatta kalıyor ve popülasyon kuruyor. Ancak Türkiye’de 34 ilde görülmesi ve 10 ilde popülasyon kurması çok dikkat çekici. Bu özelliğimizle Avrupa ülkelerinden çok farklı bir durumdayız.”
Egzotik bir türün etkisi görülmediğinde istilacı olarak kabul edilemediğini söyleyen Doç. Dr. Per, etkisi görülmeye başladığında istilacı olarak kabul edilip çeşitli yönetim yaklaşımlarının uygulandığını belirtti.
“Kesinlikle doğadan yeşil papağanların toplanmaması, yerinin değiştirilmemesi gerekiyor”
Dört aşamalı yönetim yaklaşımlarından ilkinin türün ülkeye ya da yeni alanlara girişinin engellenmesi olduğuna vurgu yapan Doç. Dr. Per, şunları söyledi:
“Mesela Türkiye bu konuda önemli bir adım attı. 2021 yılında türün ithalatı yasaklandı. Ancak türün ülke içindeki ticareti serbest. Bundan dolayı da şu anda parklarda, mezarlıklardaki yeşil papağanların ticari bir değeri var. Doğadan toplanıp yasadışı bir şekilde ticaret döngüsüne sokuluyor. Bu da bir biyogüvenlik problemi. Dolayısıyla bunun önlenmesi gerekiyor. Birinci aşama bu. Biz bu aşamayı, önleyemezsek daha sonraki aşamalarda başarılı olmamız çok düşük bir ihtimal. İkinci aşamada ilk kayıtlar için vatandaşların bilinçlendirilmesi gerekiyor. Mesela bazen vatandaşlar, doğada gördükleri yeşil papağanları alıp evlerine götürüyorlar. Ya da onlar da satabiliyor, birine verebiliyor ya da tekrar doğaya bırakabiliyor. Böyle durumlarda Doğa Koruma ve Milli Parklar İl Müdürlüklerine başvurmak gerekiyor. Kesinlikle doğadan yeşil papağanların toplanmaması, yerinin değiştirilmemesi gerekiyor. Bu iki aşamada başarılı olunduğu zaman üçüncü aşamaya geçiliyor.”
“Üçüncü aşamaya geçip de yuvadan yumurtaların deforme edilmesi ya da bireylerin toplanması gibi çalışmalar başarıya ulaşmıyor”
İstila sürecinin üçüncü aşamasına değinen Per, "Bu ilk iki aşamada başarılı olmadığımız zaman, üçüncü aşamaya geçip de yuvadan yumurtaların deforme edilmesi ya da bireylerin toplanması gibi çalışmalar çok başarıya ulaşmıyor. Yapılabiliyor ama çok başarıya ulaşmıyor. Bu istila sürecinin bir de dördüncü aşaması var. Bu da popülasyonlar artık yönetilemeyecek kadar büyürse bir diğer örnek olarak kumru türünde olduğu gibi tüm Türkiye’de yaygınlaşabiliyor ve yaygınlaştıktan sonra doğallaşmış olarak kabul ediliyor. Dolayısıyla bu tür artık yönetilemez bir duruma geliyor” diye konuştu.