Çoklu baroya karşıyım çünkü.
Mevcut haliyle tek bir baroya bağlı bir avukat olarak bana her hangi bir müvekkilim tarafından ‘Hangi baroya bağlısınız?’ sorusunun sorulmasını istemiyorum. Çünkü biliyorum ki bu soru sorulduğunda benim vereceğim cevap çoklu baronun getirilmesi halinde muhakkak siyasi olacak. Savunmayı din, dil, ırk, cinsiyet ya da her hangi bir ayrım gözetmeksizin temsil etmeye çalışan ben ve benim gibi düşünen her biri birbirinden farklı siyasi düşünceye sahip meslektaşlarım seçtiğimiz baro tercihiyle siyasallaşmak istemiyoruz. Hangi siyasi partiye yakın olursa olsun mevcut sistemde baro yönetimine seçilenler; mesleki anlamda yuvamız, sığınağımız, kalemiz dediğimiz barodaki bu çatı altındaki avukatları siyasi tercihlerine göre sınıflandırmadılar. Şimdi sırf seçimler kazanılamıyor diye oyunbozanlık yapmanın bir anlamı yok. Nasıl ki; hiçbir parti seçim kaybetti diye yeni bir devlet kuramaz ya da darbe yapamaz ise; aynı şekilde baro seçimleri kazanılmıyor diye bu devletin köklü bir kuruluşu olan baroyu parçalamanın dağıtma amacındaki irade de benzer amaç taşıyacaktır.
Çoklu baroda siyasallaşmanın kaçınılmazlığını anlatabilmek açısından tercihe bağlı meslek örgüt ve kuruluşlarından örnek göstereceğim. Bağlı olunması zorunlu olmayan, tercihe bağlı sendikalaşmada benzer durumların yaşandığı bilinen bir gerçektir. İstedikleri için üye olanlara sözüm yok ama. Birçok tanıdığım memur sendikal anlamda yükümlülüklerini yerine getirmediği için üye olmak istemedikleri ama istemese de üye olduğu Memur Sen üyeliğini “atamalarda sıkıntı oluyor”, “disiplin de sorun oluyor”, “izinler de sorun oluyor” “Fişleniyorum” “Mimleniyorum” v.s. Sorun yaşamamak için iktidara yakın olan bir meslek örgütünde tercih kullanmak zorunda bırakılıyor. Hiçbir meslektaşımın da aynı şekilde getirilecek yeni sistemle üye olmak istemese de sorun yaşama endişesiyle, ekonomik nedenlerle ya da belirli kesimlere yaranma amaçlı baro tercih etmek zorunda bırakılmasını istemediğim için çoklu baroya karşıyım.
Hain darbe girişimi sonrasında ülkede yaşanılanları hatırlayalım. Kuruluşu kanun ve mevzuata uygun olan fakat Fetö terör örgütüne yakın sendikalara üye memurlar meslekten ihraç edilmedi mi ya da iş akitleri fesh edilmedi mi? Üstelik azımsanmayacak sayıda üyesi; bu sendikanın terör örgütüne yakınlığını bilmeden üye olmuşlardı bu sendikalara. Yarın önerilen bu çoklu baro sistemi hayata geçirildiğinde, olası bir suç karşısında bu meslek örgütleri yöneticilerinin ideolojilerinden dolayı, olmadıkları bir şeyle suçlanma tehlikesiyle karşı karşıya kalmayacaklar mı? ya da saygın bir meslek olan avukatlık mesleği bu tür saldırılardan zarar görmeyecek mi? Avukatlık mesleğinin nitelik ve saygınlığının zarar görmemesi için çoklu baroya karşıyım.
Bu haftaki köşe yazımda çoklu baronun getireceği birçok sorun, sıkıntı ve neden bulunmasına rağmen; dile getirilmeyenlerden bazılarını farklı bir bakış açısıyla anlatmak istedim.
Ülkemizde son yıllarda gerçekleşen hak kıyımları, hukuk ihlalleri gerçekleştiğinde savunma bugünkü duruşunu o zaman da aynı şiddetiyle gösterebilseydi eğer belki de bugün
savunmanın yuvası olan baroyu dağıtmaya yönelik bu adım gerçekleşmeyecekti. Ayırt etme gücü olmayan bir çocuğa bile önemli konularda isteği sorulur ve belirleyicidir. Örneğin velayet hakkı hakkında… Getirilmek istenen bu değişiklikle mesleğin mensuplarına ne istediği neden sorulmak istenmiyor? Çoklu Baro neden isteniyor? Cevabını tahmin etmek zor olmasa gerek.
Bugünkü köşe yazımı Pastor Nie Moeller’in sözleriyle sonlandırmak istiyorum.
“Önce Yahudiler için geldiler, Sesimi çıkarmadım, çünkü ben Yahudi değildim Sonra komünistler için geldiler, Sesimi çıkarmadım çünkü komünist değildim. Sonra sendikacılar için geldiler, sendikacı olmadığım için yine sesimi çıkarmadım. Sonra benim için geldiler Ses çıkaracak kimse kalmamıştı...”
Dilerim hangi baroya bağlısınız sorusu? Sadece coğrafik bölge ile sınırlı olarak kalır. Ve dilerim hala ses çıkaracak birileri kalmıştır.