Doğu Akdeniz -KKTC -Libya (2)

Kıbrıs, Girit Olmasın.! diye sloganlar attık. 

18 ada ve kayalık, tek kurşun atılmadan işgal edildi, nerdesin eyy hükümet diye naralar attık.! 

Tunus, Libya, Mısır, Irak ve Suriye'de Bop emirlerini yerine getirmek uğruna milyonlarca insanın kanına girdik.

Dış politikada bunca basiretsizlik yetmez mi diye bağırdık durduk.

1940'lı yıllarda yaşananlara benzer şekilde, bir Rusya, bir Amerika tezleri arasında kendimizce parmak salladık durduk. Sürekli zarar ettik. 

Türk dış politikasında Türk'çe duruş sergileyemeyen müstemleke heveslileri eliyle de ülkeyi bir o yana bir bu yana savruluşa mahkum ettik.

Realite şu. 
Nato ve Amerikasız nefes alamayan, mevcudiyetini Bop eşbaşkanlığına borçlu bir hükümetimiz var. Her kademesinde himayecilik tek çıkar yoldur, düşüncesinde diplomatlar yüzünden de çuvalladık.

Çin, Rusya ya da Amerika, dış politikada tesir altına aldıkları beslemeler eliyle bizi yönetiyor ve kimse de artık bu durumu garipsemiyor.

Geldiğimiz noktada, Çin'in kredilerini kullanabilmek, yatırımlarını ülkemize çekmek için Perinçekgillerin insafına terkedilmiş bir Asya ilişkileri bölümü ve tüm bu uğraşların bedeli olarak Doğu Türkistan'da yaşananlara kör-sağır kalmak pespayeliği.

Suriye'de, Rusya ile yakınlaşma gayretleri menfaatlerimiz doğrultusunda olumlu bir ivme kazanırken, Libya'da düşman kuvvet olarak karşımızda bulmamız üzerine tüm hesapların altüst olması. 

Türk'çe bir duruş nasıl olur.?
Kıbrıs ve Doğu Akdeniz ile Akdeniz’deki tüm olası menfaatlerimiz bizi Libya meselesinde aktif rol almaya mecbur bırakıyor. 

Denktaş'ın başına çorap ören, AB oylamasında kazık yememize ve elimizin zayıflamasına sebep olan hükümet, ders almış görünse de telafisi zor ve geri alınamaz haklarla donanan Rum kesiminin kazanımlarını ortadan kaldıramayacak. Ancak atılacak adımlarla Yunanistan ile bağlantısı koparılabilir. İşte Libya ile varılan Munhasır Deniz Bölgesi andlaşması bu anlamda çok önemli.

Mecliste tüm partilerin onayıyla geçen anlaşmanın, yürürlükte kalması iki şarta bağlı.
Birincisi, BM tarafından tanınan ve bizimle anlaşan hükümetin ayakta kalması. 
İkincisi ise bu hükümetle varılan andlaşmanın uluslararası hukuk alanında tanınması.

Muhalefet pertilerinin, andlaşma tamam, alkışlıyoruz, destekliyoruz ama andlaşmanın hayatta kalması için Libya hükümetine lojistik ve askeri destek verilmesi çağrısına "Ne işimiz var Libya'da?"  diyerek itiraz etmeleri akla ziyandır.

Burada net olan şudur. Amerikan ve Rus çıkarları Libya'da kavga halindedir ki sadece bunlar da değil, İtalya ve İngiltere de kavgaya dahil oldular. Sudan, Cezayir ve Tunus'da..

Bizim tutumumuz, Akdeniz havzasında aleyhimize gelişen ve özellikle kıta sahanlığı tezleri üzerine bina edilen, taka dahi yüzdüremeyeceğimiz hale dönüşebilecek durumu lehimize çevirecek adımlar atmaktır.

İtalya ve İngiltere petrol şirketleri sebebiyle ve Tunus, Cezayir coğrafi menfaatlere ek olarak, kaynaklardan pay verilmesi sözüyle Libya'daki bizim de desteklediğimiz hükümetten yana tavır almış durumdalar.

Rusya, muhalif Hafter hükümetinden Libya'da üs kurma sözü aldığından, Somali ise şimdiden bir üs kurduğundan karşı cephemizdeler. Her iki ülke de insan kaynağı ve silah-teçhizat desteğini gizlemeye ihtiyaç duymuyor.

Amerika, İngiltere, İtalya, Cezayir ve Tunus'a ek olarak, Mısır ve İsrail'i de içine alan Türkiye tezini destekleyen geniş bir ittifak, Rusya'ya geri adım attıracak ya da Libya'nın fiilen bölünmüş halini resmi bir bölünmeyle lehimize bir durum yaratmaya götürecektir.

Böylesi bir durumda, Yunanistan ister Rusya'nın yanında dursun, isterse Türkiye'nin planına dahil olsun -ki bu halde Yunanistan fena karışır- Akdeniz'de lehimize çok daha olumlu bir deniz ticaret alanı oluşacaktır.

Özetlmek gerekirse; Libya'yla anlaşalım ama o anlaşmanın yürürlükte kalması için hiç çaba göstermeyelim demek olmaz.

Libya'daki uluslararası tanınmış hükümetin kendi gücüyle ayakta kalabilmesi mümkün değildir. 

Hafter'in başarılı olması durumunda, Akdeniz bize çıkmaz sokak olur ki, hem karasularımızda, hem de Kıbrıs'da daha büyük bir çatışmayla karşı karşıya kalabiliriz. 

Düşünmek bile istemediğimiz böylesi bir savaş durumunda kaybedeceklerimiz telafisi daha zor ve büyük zararlara yol açacaktır.

YORUM EKLE