Eğitim-Bir-Sen Başkanlar Kurulu Toplantısı, Covid-19 pandemisi sebebiyle video konferans yöntemiyle gerçekleştirildi. Toplantı sonrası yayınlanan bildiride, “CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu kınıyoruz” denildi.
Eğitim-Bir-Sen Başkanlar Kurulu Toplantısı 2 gün sürdü. Toplantıda Covid-19 salgını gölgesinde devam eden eğitim-öğretim faaliyetleri, yaşanan sıkıntılar, sorunların çözümüne yönelik öneriler ve sendikal çalışmalar hakkında istişarelerde bulunuldu.
“CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu kınıyoruz”
Eğitim-Bir-Sen Başkanlar Kurulu Toplantısı sonrasında bazı kararlar alındı. Alınan kararlar ise şu şekilde:
“Dünya genelinde sağlık başta olmak üzere ekonomiyi, çalışma hayatını, eğitimi, her türlü kültürel ve sanatsal faaliyetleri etkisini altına alan ve hayatımızı tehdit eden kovid-19 salgınına karşı en büyük güç, alınacak olan bireysel ve kamusal tedbirlerdir. Salgının önlenmesi, başta eğitim faaliyetleri olmak üzere, normalleşmenin tek yolu tedbirlere harfiyen uymaktan geçmektedir.
Salgın sürecinde öğrenciler ve eğitim çalışanları öncelenerek eğitim-öğretim ortamlarında gereken tedbirler alınmalı, eğitimin yüz yüze yapılması temel amaç olmalıdır. Salgının seyrine göre yüz yüze eğitimin mümkün olmadığı hâllerde uzaktan eğitimin eşit şartlarda erişilebilirliği ve sürekliliği sağlanmalıdır.
Eğitim-öğretim faaliyetlerinin başlaması nedeniyle ders planlaması, yüz yüze ve uzaktan eğitim icra etmeleri sebebiyle eğitim çalışanlarına filyasyon ve denetim görevinin verilmemesi eğitimin verimliliği ve devamlılığı açısından elzemdir.
Öğretmenlerin iradesine saygı duymayan, onları demokratik tercihleri üzerinden ayrıştıran, tahkir ederek ‘iradesini pazarlamakla’ itham eden CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu kınıyoruz. Kendisini kamuoyunun vicdanına havale ediyor, öğretmenlerimizden özür dilemeye çağırıyoruz.
4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu’nun, aradan geçen yirmi yıllık sürede artık güncel ihtiyaçlara cevap vermediği görülmektedir. ILO standartları çerçevesinde kamu görevlilerinin beklentilerini karşılayacak, daha işlevsel ve çözüm odaklı bir toplu sözleşme masasına imkân sağlayacak, kamu görevlilerinin çalışma şartlarını iyileştirecek, haklarını geliştirecek yeni bir düzenleme yapılmalıdır.
Öğretmenlerin statüsünü yükseltecek, emeğinin karşılığı olan sosyal ve mali hakları teslim edecek, görev, yetki, ehliyet, liyakat alanlarındaki mevzuat dağınıklıklarını giderecek, şiddeti önleyecek bir Öğretmenlik Meslek Kanunu için artık somut adımlar atılmalıdır.
Aile birliğini bozan, aynı işi yapanlar arasında sosyal hiyerarşi üreten, hak ve ücretlerde haksızlığa ve adaletsizliğe yol açan sözleşmeli öğretmenliğin yanı sıra, eğitimcileri ucuz işçiliğe mecbur bırakan ücretli öğretmenlik uygulaması da kaldırılmalı; kadrolu öğretmenlik yegâne istihdam biçimi olmalıdır.
3600 ek gösterge sözü, 2023 Eğitim Vizyonu’nda yer almasına, Cumhurbaşkanlığı eylem planlarına da dâhil edilmesine rağmen bu konuda beklentiler karşılanmamış, hiçbir somut adım atılmamıştır. 3600 ek gösterge tüm eğitim çalışanlarını kapsayacak şekilde hayata geçirilmelidir.
Eğitim kurumu yöneticiliği, “Eğitim Yönetiminde Liyakat ve Kariyer” raporumuzda tanımladığımız ve Bakanlığın 2023 Eğitim Vizyonu Belgesi’nde de ifade edildiği şekliyle profesyonel meslek statüsüne kavuşturulmalıdır. Bu doğrultuda, eğitim kurumu yöneticilerinin müktesep hakları korunmalı, meslekî ilerlemelerini sağlayacak liyakat esaslı, kadro güvencesine dayalı bir sistem kurulmalıdır.
Hizmetli, memur, şeflerimiz başta olmak üzere, tüm genel idare hizmetleri ve yardımcı hizmetler sınıfı çalışanlarının mali ve özlük hakları iyileştirilmeli; kamu personel sisteminde ilerlemelerini sağlayacak görevde yükselme ve unvan değişikliği sınavları periyodik olarak yapılmalıdır. Yardımcı hizmetler sınıfı çalışanları öğrenim durumları, fiilen yaptıkları görev ve hizmet süresi itibarıyla genel idare hizmetleri sınıfı kadrolarına herhangi bir sınava tabi tutulmadan geçirilmelidir.
İhtiyacı karşılamadığı görülen 2547 sayılı kanun yerine üniversitelerimizde eğitim-öğretim ve bilimsel çalışmalarda yeni ufuklar açacak, üretilen bilgilerin hayata geçmesini sağlayacak, toplumsal fayda üretecek, katılımcı bir yönetim anlayışını esas alacak, akademik özgürlüğü teminat altına alacak, akademik kariyerde de liyakati temel ilke edinecek yeni bir yükseköğretim kanununu artık kaçınılmazdır.
2547 sayılı Kanun’un 13/b-4 maddesinin amacı dışında keyfî kullanılması, üniversitelerimizin kanayan bir yarasıdır. Bu maddeyle verilen yetkinin ve takdir haklarının sınırlarının çizilmesi ve denetlenmesi artık bir zorunluluk hâline gelmiştir.
Akademik kadrolara atanmada adaletsizliği, akademik yükselmedeki keyfiliği, norm kadro uygulamasından doğan mağduriyetleri giderecek; akademisyenlerimizin özlük haklarını geliştirecek ve iş güvencesini sağlayacak bir akademik personel politikası uygulanmalıdır.
Üniversitelerde akademik ve idari personel ayrımı gözetilmeksizin idari personele yükseköğretim tazminatı, geliştirme ödeneği, sınav görevi alabilme hakkı tanıyacak, üniversite karar organlarında söz hakkı verecek bir düzenleme yapılmalıdır.
Üniversitelerde görevde yükselme ve unvan değişikliği sınavları merkezi bir sistemle periyodik olarak yapılmalıdır. İdari personelin atama ve yer değiştirme süreçleri muvafakat engelinden kurtarılarak belli bir takvim doğrultusunda merkezî olarak yapılmalıdır.
Covid-19 salgın sürecinde çalışma hayatımızın normalleşmesi, ekonomide büyüme ivmesinin yeniden yakalanması, kamu görevlilerinin düşen alım gücünün iyileştirilmesi, eğitim faaliyetlerinin her şartta sürdürülebilmesi amacıyla gereken tedbirler alınmalı, bu bağlamda ihtiyaç duyulan kamu politikaları hızla hayata geçirilmelidir.”