Çanakkale Muharebeleri sırasında 3. Kolordu’nun silah tamirhanesi olarak kullanılan 200 yıllık Bigalı Kalesi, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un katılımı ile düzenlenen törenle hizmete açıldı.
Çanakkale tarihi Gelibolu Yarımadası’nda bulunan Bigalı Kalesi’nin restorasyon çalışmaları tamamlandı. II. Mahmut döneminde, 1815-1818 yılları arasında inşa edilen ve 1. Dünya Savaşı’nda Çanakkale’de düşmana karşı kazanılan destansı zaferin tanıklarından Bigalı Kalesi, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un katılımıyla ziyarete açıldı.
Açılış töreni ve ardından gerçekleşen iftar programına Çanakkale Valisi İlhami Aktaş, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, Bakan Yardımcısı Ahmet Misbah Demircan, Çanakkale Savaşları Tarihi Alan Başkanı İsmail Kaşdemir, Yeni Zelanda Gaziler Bakanı Meka Whaitiri, Birleşik Krallık Ankara Büyükelçisi Dominick Chilcott, İrlandalı Büyükelçi Sonya McGuinness, Avustralyalı Büyükelçi Miles Armitage, Yeni Zelandalı Büyükelçi Zoe Coulson-Sinclair, Almanya’nın Ankara Büyükelçisi Jurgen Schulz, Kanada’nın Ankara Büyükelçisi Jamal Khokhar, Fas’ın Ankara Büyükelçisi Mohammed Ali Lazreq ile yurt içi ve yurt dışından davetliler katıldı.
Dünyada yaşanan savaşlardan, salgınlardan, iklim değişikliği, kıtlık ve doğal afetlerden dolayı insanların trajediler yaşadığını belirten Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, “Ancak hiçbir zaman umutsuzluğa kapılma lüksümüz yok. Acılar ne denli büyük olursa olsun ayakta kalmak, o acıların bir an önce dinmesi için tüm imkanları seferber etmek ve bir daha tekrarlanmamaları için var güçle çalışmak zorundayız. En önemlisi eğer başarmak istiyorsak ben değil, biz olmalıyız" diye konuştu.
Milletlere, inançlara, kültürlere değil insana odaklanmaları gerektiğini dile getiren Ersoy, "Bugün bizleri bir araya getiren bu güzel sofra, Türkiye dediğimiz büyük mutfağın gönül ocağından bir parçadır. Medeniyetimizin üzerinde yükseldiği değerler sayesindedir ki yüzyıllar boyunca her ulustan, her dinden, her renk ve kültürden insanın korkmadan, umutla ve güvenle yönünü çevirdiği bu topraklar bugün de evinden, ülkesinden kopmak zorunda kalmış milyonlarca insanı bağrına basmaktadır. Orta Doğu’dan, Afrika’dan, Asya ve Avrupa’dan bunca farklı insanın ortak noktası olmak ise bizim ayrıcalığımız ve mutluluğumuzdur” ifadelerini kullandı.
İnsanların birbirini anlamasının zor olmadığının altını çizen Ersoy, "Kimse mecbur olmadığı müddetçe evini, sevdiklerini geride bırakmaz. Kimse yabancı olduğu topraklarda sil baştan hayat kurmayı tecrübe etmek istemez. Herkes yaşamak ister. Sevdikleri ve çocukları yaşasın ister. Yaşamak herkesin hakkıdır ve bu hakkına sımsıkı tutunduğu için kimseyi suçlayamayız. Hakkını elinden alamayız, diline, dinine, milletine göre yaşamına değer biçemeyiz. Her can aynı derecede kıymetlidir, önemlidir. Lütfen bu açık gerçeğe sahip çıkalım ve yaşama tutunmaya çalışanların elini tutacak merhamete, cesarete sahip olalım" şeklinde konuştu.
Dünyanın bir ucundan diğerine varlık ve yokluk arasında uçurumların geniş olduğunu belirten Ersoy, şöyle konuştu:
"Dün ve bugün tek yapabildiğimiz bu uçurumun sebep olduğu sorunları ve süreçleri yönetmeye çalışmaktır. Ancak bu geçici çözümden başka bir şey değildir. Eninde sonunda cevaplar tükenecek, yollar tıkanacaktır. Mutlak çözüm ise adaletsizliği ortadan kaldırmak, herkesin refah içinde yaşadığı, sürdürülebilir küresel kalkınmanın tesis edildiği bir dünya için omuz omuza ve samimiyetle çaba göstermektir. Unutmayın, açlıktan ölen, korku ve çaresizlikten ağlayan çocukların olmadığı bir dünyada yediğimiz her lokma daha lezzetli, attığımız her kahkaha daha samimi ve yaşadığımız mutluluklar daha gerçek olacaktır. Bilin ki en değerli bilimsel keşfimizi bütün çocukların aynı kalitede eğitim alabildiği, bilgiye erişebildiği sistemi bulduğumuz zaman gerçekleştirmiş olacağız. Tedavi yöntemlerini ve ilaçları parası olanlara değil, hasta olanlara sunmak için geliştirmeye başladığımızda salgınlara karşı güvende olacağız. Uzayın değil önyargılarımızın sınırlarını aşabilirsek insanlığa yeni ufuklar açacağız."
Çanakkale ve İstanbul Boğazı’nın korunması için II. Mahmut tarafından yaptırılan Bigalı Kalesi, karşı kıyısında bulunan Nara Kalesi ile birlikte Marmara Denizi doğrultusunda son savunma noktası olarak Çanakkale Muharebelerinde, tamir, bakım ve ikmal çalışmalarında önemli rol üstlenmişti.
90 bin tüfeğe tamir
25 Nisan 1915 kara muharebelerindeki şiddetli çatışmalar sonrasında, şehit ve yaralı askerlerden toplatılan ve tamir gereken silahlar, cephe gerisinde; Eceabat, Kilya Limanı, Bigalı Kışlası ve Akbaş civarında olmak üzere toplam beş ambarda toplandı. 3’üncü Kolordu, bir tüfek tamirhanesinin açılmasını öngördü. Ardından, Bigalı Köyü’nde Kuzey Grubu için bir ambar ve tüfek tamirhanesi kuruldu. 17 Mayıs 1915 tarihinde Bigalı Köyü’nün düşman donanması tarafından bombardımana uğramasıyla, tamirhaneyi korumak için köyün doğusunda, kısmen ahşaptan yapılan 14 barakaya geçildi. Ambarda, günlük ortalama 400 tüfeğin tamir ve yağlaması yapılabiliyordu. Bigalı Köyü’ndeki tamirhanenin yeterli gelmemeye başlaması ile Bigalı Kalesi içerisinde, Güney ve Kuzey Grubu için 3’üncü Kolordu silah tamirhanesinin hazırlanması ihtiyacı doğdu. Bu amaçla resmi açılışı 16 Temmuz 1915 Cuma günü saat 18.00’de yapılan tesiste, muharebeler boyunca 90 bine yakın tüfeğin tamiri işlemi gerçekleştirildi.
Kalenin yapım hikayesi
Amiral John Duckworth komutasındaki İngiliz donanmasının, 19 Şubat 1807’de herhangi bir direniş görmeden Çanakkale Boğazı’nı geçmesi sonrasında boğaz savunmasını güçlendirmek için ilave tedbirler alınması gerekliliği ortaya çıktı. Bu çerçevede 1807 yılında Sultan III. Selim döneminde yapılacak işleri düzenlemek üzere Fransız Mühendis Juchercau de Saint Denys getirtildi. Önerisi üzerine Çanakkale Boğazı sahillerine yeni istihkâmlar yaptırılmasına karar verildi. Bu karar doğrultusunda, boğazın en dar mevkii olan Çanakkale-Kilitbahir hattı ile Nara Burnu-Bigalı hattı arasında savunmanın güçlendirilmesi kararlaştırıldı. Böylece Anadolu sahillerinde Nara ve Köse Burnu kaleleri, Rumeli sahillerinde ise bunların tam karşısında yer alacak şekilde Bigalı ve Çamburnu kaleleri yaptırıldı. Kalelerin inşaatına eşzamanlı olarak 1807 yılı sonlarında başlandı. Ancak inşaat süreci, özellikle iç karışıklıklar nedeniyle uzamış ve bu kaleler Sultan II. Mahmut döneminde, 1822 yılında tamamlanmıştı.