"Kötü komşu, insanı ev sahibi yaparmış" ata sözünün uygulayıcıları biz ve bizden önceki ağabeylerimizin çağalık dönemi olmuştur.
Televizyon yok, bilgisayar yok, "ayped"!!! yok, telefon yok, oyuncak yok, doğru dürüst futbol topu yok, yok yok yok. Böyle bir dönemde çocuk olsanız ne yaparsınız? Tabii ki icat!!!
Telefonu icat ettiğimiz günleri ne çabuk unuttunuz!
Cep telefonu yok diye, biz çağalar haberleşmenin nimetlerinden mahrum mu kalalım yani!
Bizde kendi telefonumuzu kendimiz yaparız dedik ve de yaptık!, yaratıcı bir nesildik vesselam!
Hey gidi günler hey, kibrit kutularını boşaltıp, ipleri geçirip uzaklaştıktan sonra telefon gibi konuştuğumuz günler, nasıl unutulur.
Oyuncak araba yok diye arabasız mı kalalım?
Varsın teknoloji olmasın, bizim tellerimiz, tahtalarımız ve yoksunluğun daha çok çalıştırdığı beynimiz vardı. Tellerden yapıp, kablolarla süslediğimiz, farlarına, direksiyonuna kadar fonksiyonel olan telden arabaları, tahtadan arabaları nasıl unuturuz.
Yaptığımız çemberleri ve çevirerek terden sırılsıklam olduğumuz güzel günleri nasıl unuturuz.
Karlı kış günleri bizim için bayram günü olmaz mıydı?
Yaptığımız ilkel kızakla mahallemizin kayak merkezi olan!!!, bayırlardan aşağı anlatılmaz bir zevkle kaydığımız o günleri nasıl unuturuz.
Kızağı olmayanlar bu zevkten mahrum mu kalıyorlardı sanki, tabii ki hayır.
Çantalar ne güne duruyordu.
Naylon ayakkabılarla slalom dahil bir sürü artistik hareketle kaydığımız günleri nasıl unuturuz.
Vita yağı tenekelerine beton döküp, ortasına da bir demir parçası koyup halter yapıp vücut geliştirdiğimiz günleri nasıl unuturuz.
İşin en güzel yanı, zengin, fakir ayrımı olmamasıydı. Herkes birbiriyle arkadaşlık ederdi. Şimdiki gibi zengin çocuğu zengin çocuğuyla, fakir çocuğu da fakir çocuğuyla arkadaşlık edip birbirlerine kötü gözle bakmazlardı. Bizim neslin en büyük zenginliği her kesimden arkadaşımızın olmasıydı.
Zengin çocukların bazılarında bisiklet olurdu. O zaman, takdir getirirsen bisiklet alırım modası henüz yoktu. Zaten takdir, teşekkür diye bir şey de yoktu. İlkokulu pekiyi ile bitirmiştik hepsi bu. Biz de bu bisiklet açığımızı bisikletçi Enver Usta ile kapatır, 25 kuruşa kafamıza göre bisiklet kiralar ve gezerdik.
Ortaokulda eğitim tam gündü. Öğlen arasında yarım ekmek alır, evet doğru duydunuz ekmek ortadan ikiye kesilir ve yarım yarım satılırdı. Şimdi fırından yarım ekmek isteseniz fırıncı ne der acaba?
Bugün aklınıza gelen bir çok yiyecek, hamburger, pizza, çeşit çeşit tostlar, cipsler hiçbiri yoktu. Biz de sıcacık yarım ekmeğin içine kiloyla satılan helvayı veya haşlanmış yumurtayla yeşil soğanı koyup yerdik ve çok da sağlıklıydık
Bu günleri nasıl unuturuz...
Biz kardan dondurmanın atasını üreten bir nesildik. Yazın "gar ha gar, garcı geldi garcı " diye bağırarak kar satan satıcıdan, kar alıp, diş diş olmuş karın üstüne mis gibi pekmezi döküp dondurma gibi yediğimiz günleri nasıl unuturuz.
İcat micat değildi ama "horhoba" gittiğimiz ve kavga edeceğimiz zaman "parka gel ollum, parkta buluşagh" dediğimiz o günleri nasıl unuturuz!!!
Ya o çocuk kafasıyla bazan kavga ettiğimiz, bazan dertleştiğimiz, yarım ekmeği, yarım simidi bölüştüğümüz çocukluk arkadaşlarımızı nasıl unuturuz.
Mahallemizde örnek aldığımız ağabeylerimizi nasıl unuturuz.
Unutamayacağımız o kadar çok şey varki...
Selam olsun Malatya'mın güzel insanlarına...
Atilla Kantarcı