Dr. Aslı Fişekçioğlu, kültürel diplomasinin, bir milleti oluşturan tüm değerlerinin estetik olarak paylaşılması olduğuna dikkat çekerek, “Çin, kültürel diplomasi faaliyetleriyle işkencelerini perdeleyebiliyor; ABD, Rock’n Roll ile Rusya’da kültürel diplomasi yürütebiliyor” dedi.
Samsun Üniversitesi (SAMÜ) Türkçe ve Yabancı Dil Öğretimi Uygulama ve Araştırma Merkezi (DİLMER) “Çevrimiçi Dil Seminerleri” dizisi kapsamında Öğr. Gör. Seyran Ayşe Pamak moderatörlüğünde Dr. Aslı Fişekçioğlu’nu ağırladı. Çevrimiçi bir platform üzerinden düzenlenen programda Fişekçioğlu, “Dil, Kültür ve Kültürel Diplomasi” konusundaki düşüncelerini katılımcılarla paylaştı.
Konuşmasına, DİLMER’in bir önceki programında ağırladığı Prof. Dr. Özkul Çobanoğlu’nun konuşmasının sonuna doğru vurguladığı bir örnekten yola çıkarak başlayan Fişekçioğlu, “Platon’un mağara alegorisinde biliyorsunuz, mağaranın ışık alan kapısına arkasını dönmüş zincirlenmiş insanlar ışığa arkaları dönük olduğu için ışığın yanıltmasıyla mağaranın duvarındaki gölgeleri gerçek zannederler, alegori budur. İçlerinden biri dışarıya çıkar ve hakikati aramaya başlar. Bu örneği verirken hoca, hakikati bulma anlamında gidilen yolun Türk düşüncesiyle bağdaştırmıştı. Türk düşüncesinde bunun var olduğundan söz etmişti. Yabancı dil olarak Türkçe öğretiminde esasen mağarada mıyız, neredeyiz; yani sırtımız ışığa mı dönük, hakikat zannettiğimiz ve düşündüğümüz şeyler gölgeler mi? Önce bu soruları sorarak başlamak, sizleri bu konuda düşündürmek istiyorum” diyerek katılımcıların dikkatlerini konuya çekti.
“Kültürel diplomasi, bir milleti oluşturan tüm değerlerinin estetik olarak paylaşılmasıdır”
Konuşmasını Türkçenin yabancı dil olarak öğretimi bağlamında kültür ve kültürel diplomasi konusu odağında sürdüren Fişekçioğlu, kültürel diplomasinin aslında klasik diplomasinin sadece kilitlendiği ve düğümlendiği veya işe yaramadığı noktada başvurulan bir araç olmayıp kamu diplomasisinin taşıyıcı ayaklarından biri olduğunu ve klasik diplomasinin çözemediği şeyleri çözme aracı olduğunu belirterek kültürel diplomasinin anlaşılabilmesi için öncelikle güç kavramından bahsedilmesinin gerekliliğine dikkat çekti. Bu doğrultuda, kültürel yapabilme kapasitesi” olarak tanımladığını ancak gücün bir tanımı daha olduğunu, “bir amaca ulaşabilmek için başkalarının davranışlarını etkileme becerisi”ne de “güç” denildiğini ifade eden Fişekçioğlu diplomaside “yumuşak güç” ve “sert güç” olmak üzere iki çeşit güçten söz etmenin mümkün olduğunu belirtti. Ülkelerin birbirlerine uyguladıkları askeri, siyasi çeşitli yaptırımlar olduğunu ve bunların “sert güç” şeklinde değerlendirilebileceğini, bir de toplumun değerlerini kültürünü estetik bir şekilde itibar ve güven temin etmek adına ve o ülkenin tanınırlığını arttırmak için hedef toplumla paylaşmasının da bir güç olduğunu, bunun da “yumuşak güç” şeklinde tanımlanabileceğini, bu bakımdan aslında kültürel diplomasinin bir milleti oluşturan tüm değerlerinin estetik olarak paylaşılması olarak değerlendirilebileceğini ifade etti.
Fişekçioğlu sözlerine şöyle devam etti: “Kültürel diplomasi bu paylaşım sonunda aslında o ülkeye bir markalaşma süreci vadediyor. Bir ’millet markalaşması’ndan söz ediliyor dünyada artık. Kültürel diplomasinin bileşenleri yani onu becerebilme toplumların ortaya koyduğu içerikle gündem oluşturma, cezbetme ve yanına çekme gibi kavramlarla ortaya konuluyor. Eğitim bilimcilerin bildiği bir örnekle bunu açıklamak istiyorum; Maslow’un ihtiyaçlar piramidi ile kişinin birey olma sürecinde en altta beslenme-barınma vardır, daha sonra ait olma-bir gruba aidiyet, sonra saygınlık kazanma ve bu piramidin en üst kısmında ise kendini gerçekleştirme vardır. Bu da bir ihtiyaç elbette. Kültürel diplomasi de bir bakıma bir milletin kendini gerçekleştirme ihtiyacını tatmin etmektedir. Kendini tanıtarak karşı topluma yaptırmak istediği birtakım şeyleri onu cezbederek yaptırmak. İşte yumuşak güç tam da bu.”
“Çin, kültürel diplomasi faaliyetleriyle işkencelerini perdeleyebiliyor; ABD, Rock’n Roll ile Rusya’da kültürel diplomasi yürütebiliyor”
Dünyadaki kültürel diplomasi örneklerinden de bahseden Fişekçioğlu, “En meşhur örneklerden biri Çin’in kültürel diplomasi faaliyetleridir. Çin’in dünyada 48 adet diplomat pandası var. Çin’in imajı kültürel diplomasiyi iyi yürüttüğü için tonton, tatlı bir panda. Bu pandaları siyasi, ekonomik ilişkiler kurmak istediği ülkelere gönderiyor ve bunu hangi ülkeye gönderecekse orada birtakım faaliyetlerde bulunuyor. Mesela son pandayı Merkel Almanya’da havaalanında karşılıyor. O pandanın gelişi, gidişi, isminin verilmesi, hangi ülkeye gönderilecekse orada birtakım faaliyetler yapılıyor. Pandanın yaşayacağı bir Çin pavyonu kuruluyor. Orada Çin’e ait her şey var. İnsanlar para verip pandayı seyretmeye geliyor, panda orada yavruluyor. Çin gibi bir ülke işkencelerini bunun gibi diplomasi hareketleriyle perdeleyebiliyor. Batı neden görmüyor? Çünkü Batı onu pandalarıyla biliyor. Amerika’nınki ise çok daha ilginç bir diplomasi hareketi. Kültürel diplomasiye örnek olarak 1960’lardaki Rock’n Roll’u örnek gösterebiliriz. 1968’de Beatles, Scorpions yine Wind of Change 1991’de Rusya’da konser veriyor. Bunlar hep kültürel diplomasi örneğidir. Bunlar, 20. yy. örnekleri. Batıda 19. yy’da da kültürel diplomasi örneği görüyoruz. Mesela Fransa, Fransız enstitüleri kuruyor. Çin’in Konfüçyüs Enstitüsü, Almanya’nın Goethe Enstitüsü, İspanya’nın Cervantes Enstitüsü, iki yüzyıldır birçok ülkede kendi dillerini yabancı dil olarak öğretmek ve kendi kültürlerini tanıtmak amacıyla faaliyet gösteriyorlar ve bizler de çok şükür geçtiğimiz yıllarda kendi dilimizi ve kültürümüzü öğretmek adına Yunus Emre Enstitüleri’ni kurduk” diyerek kültürel diplomasi örneklerine vurgu yaptı.
“Dil öğretimi, son derece önemli bir kültürel diplomasi etkinliğidir”
Kültürel diplomasi ve Türkçenin yabancı dil olarak öğretimi arasında çok ciddi bir bağ olduğunu belirten Fişekçioğlu, dil ve kültürü birbirinden ayırmanın imkânsız olduğunu belirterek sözlerine şöyle devam etti: “Kültürel diplomasi faaliyetleri sadece bunlarla sınırlı kalıyor mu? 1990’larda bazı Avrupa Birliğine üye ülke akademisyenlerinin çalışmalarıyla Avrupa Birliği Yabancı Diller komisyonu kuruluyor. On yıllarca süren çalışmalar sonucunda 2001 yılında Diller için Avrupa Ortak Çerçeve metni ortaya çıkıyor. Bu metin yayınlandıktan sonra, Millî Eğitim Bakanlığı tarafından 2006 yılında birinci 2013 yılında ikinci kez çevirisi yapılıyor. Aynı metin için iki farklı grup tarafından farklı yıllarda yapılan çevirilerin metne zarar verdiğini düşünüyorum. Bu durum bazı kavramların yerine oturmasını ve yerleşmesini de engelliyor. Bunun bir emirler metni olduğu düşünülüyor. Halbuki o bir çerçeve metin”
Bu doğrultuda 2001 ve 2018 Diller İçin Avrupa Ortak Öneriler Çerçevesi metinlerine değinen Fişekçioğlu; yabancılara dil öğretiminde genel bilginin, hedef dilin konuşulduğu topluma ait coğrafi, tarihi, ekonomik, politik her türlü bilgi olduğunu, bu bilginin yabancı dil öğretilen kitaplar içine alınmasını kriterler dahiline aldığını, kültürün bunlarla sınırlı kalmadığını ve dil öğretiminin sosyo-kültürel boyutunun bulunduğunu, sosyal aktörün herhangi bir dili konuşurken o dilin konuşulduğu toplumun gündelik yaşam bilgisine de sahip olması gerektiğini, bu nedenle de sosyo-kültürel bilginin müfredatta bulunmasının son derece önemli olduğunu ifade etti. 2018 metninde sosyal aktörün “aracı” şeklinde yer bulduğunu söyleyen Fişekçioğlu, aracılık yeterlilikleri içinde hedef dili öğrenen kişinin medyada veya başka türlü konuşmalarda hedef dilini öğrendiği bir toplumla ilgili bir tartışma, bir yalanlama söz konusu olduğunda aracılık yaptığını ve edebi metinlerin de çok önemli bir kültür taşıyıcısı olduğunu vurguladı.
“Türkçenin yabancı dil olarak öğretiminin kültürel diplomasi boyutuna daha fazla eğilmeliyiz”
Prof. Dr. Levent Bayraktar’ın “Her dil bir medeniyet oluşturmaz ama her medeniyetin bir dili vardır” sözüyle konuşmasını tamamlamak istediğini belirten Fişekçioğlu, “Bizim çok önemli bir medeniyetimiz var. Dili olan bir medeniyet. Dünyada bu kadar milletlerin kendi dillerini yabancı dil olarak öğretmesinin diplomaside adı geçerken, bizim bu konuda çok geride olduğumuzu düşünüyorum. Yabancılara Türkçe öğreten kitapların içinde geçen isimlere dikkat çekmek istiyorum. Yabancı dil olarak Türkçe öğretimi kitaplarının başlangıcında aynı Avrupalının kendi dilini öğretirken yapmış olduğu gibi bir dünya haritası ve kendi dilinin konuşulduğu ülkeleri kendi milletim için de görmek istiyorum ve bunu da özel bir istek gibi veya sübjektif bir değerlendirme olarak değil uluslararası kriterler bağlamında bunu kendi ülkem için görmek istiyorum. Yabancı dil olarak Türkçe öğretimi kitaplarının içindeki resimlere dikkat çekmek istiyorum. Yabancı dil olarak Türkçe öğretimi kitaplarının ünite sonlarında müfredatın dışında ayıp olmasın diye konmuş kültür bölümlerine, müfredatın dışında kalan okuma parçalarıyla anılan ünlü Türk edebiyatçılarına dikkat çekmek istiyorum ve bunun da kendi milletimiz için bir kültürel diplomasi hareketi olduğunu da belirtmek istiyorum” sözleriyle, konu ve alanla ilgili temel sorunlara dikkat çekerek konuşmasını tamamladı.
Dil, kültür ve kültürel diplomasi bağlamında çok sayıda konuya ve soruna işaret edilen “Dil, Kültür ve Kültürel Diplomasi” başlıklı program, dinleyenlerin yoğun katılım, soru ve katkılarıyla son buldu.