Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü tarafından ’Orta Doğu’dan Kafkasya’ya Yeni Dinamikler’ başlıklı panel düzenlendi.
Prof. Dr. Ahmet Uysal’ın moderatörlüğünde gerçekleşen panele, Rektör Prof. Dr. Kazım Uysal, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Şahmurat Arık ile konuşmacılar Prof. Dr. Hüsamettin İnaç, Doç. Dr. Kürşad Arslan, Doç. Dr. İsmail Şahin, Dr. Öğr. Üyesi Mustafa Yetim ve Orsam Levant Çalışmaları Koordinatörü Oytun Orhan katıldı. Panel ayrıca YouTube üzerinden canlı olarak yayınlandı.
“Azerbaycan’ın şanlı zaferini kutluyorum”
Panelin açılışında konuşan Rektör Kazım Uysal, düzenlenen etkinlikten dolayı Lisansüstü Eğitim Enstitüsüne teşekkür etti.
Rektör Uysal, ’Böyle anlamlı günlerde, böyle anlamlı bir panel düzenlediniz. Hepinizi canı gönülden tebrik ediyorum. Panelin hayırlara vesile olmasını diliyorum. Panele geçmeden önce Azerbaycan’ın ve Azerbaycanlı kardeşlerimizin şanlı zaferini tebrik etmek istiyorum. Bu zafer şanlı tarihimize altın harflerle kazınan bir zafer oldu. İnşallah milletimizin Kafkasya’da bahtını açacak bir anahtar olduğunu kanaatindeyim’ dedi.
Panelde söz alan moderatör Prof. Dr. Ahmet Uysal, ’Bugün önemli bir konuyu önemli arkadaşlarla birlikte konuşacağız. Dünya yüz yıldır, bir işgal ve Batı sömürgesi yaşadı. Filistin’de, Cezayir’de ve birçok yerde dolaylı sömürge yaşadı. Bugün bu konuları değerli hocalarımızla konuşacağız’ diye konuştu.
Amerika, Çin rekabetini yorumlayan Doç. Dr. Kürşad Aslan, ’Yakın zamanda Amerika-Çin rekabetini okuyorum. Hem teknolojik boyutta hem de diğer boyutlarıyla burada edindiğim izlenimleri paylaşacağım. ABD, 1990 yılından sonra tek kutuplu dünya ile karşılaşmıştı. Ne yapacağını bilemiyordu. Amerikan siyasini 3 alanda değerlendirirsek Amerikan halkı kızgın. Eskiden insanlar daha zengindi, daha konforlu hayatları vardı, bu bozuluyor ve Amerikan siyasetçisi bundan çok rahatsız. Amerika’nın en büyük nimeti demokrasi, en büyük handikabı yine demokrasi. Rahat ve hızlı hareket edemiyor. Seçimler var, Amerika’da oyunun kuralları var. Amerika, Çin rekabetinde oyunun kuralları Amerika aleyhine işliyor. İkisi de şer bizim için. Müslümanlara iki ülke de zulmediyor. Dünyadaki pek çok haksızlığın zulmün kökeninde bu büyük güçlerin zulmü var. Ehli kitap olan Amerika’nın nispeten daha iyi anlaşabileceğimiz, bir miktar daha Müslümanlar lehine diyalog kurabileceğimiz bir toplum olduğunu düşünüyorum. Çin’in yükselişi beni açıkçası korkutuyor. ABD-Çin rekabetinde ibre Çin’e dönük, daha organizeler, şu an orta gelirleri var, daha zengin bir toplum olmak üzereler. Bu toprakların insanı olarak Müslüman toplumlara ve ülkemize, Türk milletine karşı sorumluluklarımız var. Bunun için çok okuyup çok çalışmamız lazım. İnşallah Allah hepimizi bu yolda muvaffak kılar. Ülkemizi güçlü, Müslümanları da daha güçlü daha iyi konumlarda görmek üzere konuşmamı sonlandırıyorum’ dedi.
“Uluslararası ilişkilerde denizler çok önemlidir”
Etkinliğin konuşmacılarından Doç. Dr. İsmail Şahin, ’Uluslararası ilişkilerin yakından ilgilendiği en önemli konu denizler olmuştur. Günümüzde de uluslararası ticaretin yüzde 90’ı denizler üzerinden gerçekleşmektedir. Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarından sonra Amerika denizlerin uluslararası ticarete serbestliği konusunda hiç bir şartın kabul edilemeyeceği bir düzenin kurulmasından yana olduklarını ortaya koydu. Günümüze bakacak olarak, Akdeniz’in şöyle bir önemi var. Akdeniz petrol ve doğalgaz kaynaklarını uluslararası pazarlara açan bir araç konumunda. Diğer tarafından Asya, Afrika ve Avrupa’yı birleştiren tek deniz olma özelliğini taşıyor. ABD’nin neden Orta Doğu’da olduğu sorusunu petrolle izah ederiz ama bu petrolü detaylandıramayız. Halbuki Amerika fosil yakıtlar bakımından kendi kendine yeter bir ülkedir. Orta Doğu petrollerine ihtiyaç duymayan bir ülkedir. Amerika’nın küresel güçteki rakiplerinin Çin Japonya ve Hindistan’ın enerji yönünden dışa bağımlı olduğunu, ihtiyaç duydukları enerjinin büyük kısmını Basra Körfezi’nden tedarik ettiğini görüyoruz.
Akdeniz’de Türkiye’nin esas rakibi Fransa’dır. Fransa neden Akdeniz’de etkin olmak istiyor? Bunun iki nedeni var. Birincisi Türkiye’nin Afrika kıtasına, Akdeniz vasıtasıyla uzanmasını, burada Fransa’nın kurmuş olduğu sömürge düzenini tehdit etmesinden endişe duyuyor. Fransa, Avrupa Birliği’nin tüm gücünü dış politika gündemini Akdeniz’de tutarak hem Türkiye’yi buradan dışlamak, hem de Avrupa Birliği ile Akdeniz arasındaki bağı kendi üzerinden güçlü bir şekilde tesis etmeye çalıştığını söyleyebiliriz. Diğer bir ülke İsrail. İsrail bu süreçte en kârlı çıkan ülke, çünkü tarihsel yalnızlığına son verdi. İsrail’in Akdeniz’deki kadim düşmanı Rumlar ve Yunanlılardır. Yunanistan, İsrail’i 1993 yılında tanımıştır. Dolayısıyla bu politikalardan dolayı İsrail’i uluslararası arenalarda Rumlar ve Yunanlılar desteklememişlerdir. İsrail, Doğu Akdeniz krizini aktif bir şekilde kullanarak bölgesel yalnızlığına son vermiş hatta bölgenin en kilit ülkesi haline gelmiştir. ABD’ye bakacak olursak ABD, Doğu Akdeniz’de Çin ve Rusya açısından bir tehdit, İsrail açısından ise bir fırsat olarak bakıyor. Çünkü Amerika için önemli olan İsrail’in yalnızlığının ortadan kaldırılmasıydı. Aynı zamanda Rusya ve Çin’in, İsrail’in yalnızlığını ortadan kaldıran kargaşada kendilerine bir yer edilmesini engellemekti. Eğer Doğu Akdeniz’deki enerji Avrupa Birliği için olmazsa, şimdiye kadar Türkiye’ye karşı daha sert tedbirler alırdı. Alamıyorsa, biz artık bu ilişkiyi enerji bağlamında analiz edebilmeyiz ’dedi.
“Suriye merkezli değerlendirmeler”
Suriye ile ilgili değerlendirmelerde bulunan Orsam Levant Çalışmaları Koordinatörü Oytun Orhan, “Suriye esasında baktığımızda bölgede doğal kaynaklar açısından zengin bir ülke değil. Bölgede geçmişten bu yana tartışılan bütün meselelerde etkili bir aktör olmayı başarmıştır. Bu öncelikle jeopolitik konumundan kaynaklanıyor. Arap milliyetçiliğinin doyduğu coğrafyalardan birisi. Suriye krizi 2011 yılı Mart ayında Arap Baharı’nın devamı olarak başladı. Türkiye ilk aşamada muhalifleri destekleyen kamp içerisinde yer aldı. Şu anda Suriye’deki krizin niteliğinin değişmesi, bölge dışı güçlerin Türkiye sınırlarına yerleşmesi, Türkiye’deki güvenlik kaygılarını arttırdı. Terör örgütlerin güçlenmesi, yoğun insanı göç hareketleri Türkiye algısında bir değişime neden oldu” diye konuştu.
“Körfez dünya siyasetini şekillendiren bölge”
Dr. Öğr. Üyesi Mustafa Yetim, Körfezin sadece Orta Doğu siyaseti için değil, dünya siyasetinin şekillenmesinde de önemli bir rekabet alanını oluşturan bölgelerden birisi olduğunu söyledi.
Yetim, “Batı’nın yükselişini dikkate aldığımızda, bu yükselişte körfezin rolünü gerçek anlamda anlayabiliriz. İngiltere’nin kolonizasyon kurduğu bölgenin de körfez olduğu biliyoruz. Uzun yıllar Suudi Arabistan ve Nasır yönetimindeki Mısır arasında bir bölgesel güç müdahalesi olmuştu. Bu dönemde Arap milliyetçiliğine dayalı bir revizyon, Suudi Arabistan’ın da yine günümüzdeki gibi statükocu, monarşik istikrara dayalı bir politikası söz konusuydu. 70’li yıllarda körfez siyasinde çok önemli kırılmalar meydana geldi. Küresel anlamda ilk kırılma, Britanya’nın çekilmesiydi. İngiltere’nin bu bölgeden çekilmesiydi. Amerika’nın Demokrat Parti ve Cumhuriyetçi Parti arasında fark olmadan körfez bölgesine çok önem verdiğini, değişen politika tercihlerine rağmen bu bölgedeki angajmanlarını yoğun bir şekilde tutmaya çalıştığını görüyoruz" ifadelerine yer verdi.
“Kafkasya daha fazla önem kazandı”
Kafkasya’nın önemini anlatan İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Hüsamettin İnaç, ’Bizim Dağlık Karabağ ve Güney Kafkasya’ya ilgimiz, Ermenistan’ın Azerbaycan’a saldırması ve olayın savaşa dönüşmesi, en sonunda da zafere dönüşmesi sonucu bir dönüm noktası yaşadığını, bunun bizim için Güney Kafkasya’nın daha da fazla önem kazandığı bir dönemi beraberinde getirdiğini görüyoruz. Öncelikle jeopolitik anlamda Güney Kafkasya’yı anlamak icap ediyor. Güney Kafkasya dediğimiz yer, Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan’tan oluşan Kafkasya’nın güney kısmına verdiğimiz isim. Jepolotik anlamda da önemli bir bölge. Güney Kafkasya’nın jeopolitik anlamda önemini belirleyen iki unsur var. Birincisi kuzey-güney ve doğu-batı enerji hatları üzerinde olması. İkinci unsur ise Hazar havzası enerji kaynaklarının yakınında yer alması önem taşıyor. Sovyet Rusya’nın uluslararası sahneden çekildiği andan itibaren Dağlık Karabağ’ın bu açıdan öneminin daha da arttığını görüyoruz. Soyvetler’in dağılmasından sonra Rus devleti de aynı şekilde bu bölgeye Amerika ve Avrupa Birliği ülkelerinin girmesini istemediği mahrem bölge olarak adlandırdığını da görmemiz gerekiyor’ dedi
İnaç, ayrıca Güney Kafkasya’nın jeopolitiğinin nasıl ve ne şekilde değiştiğini, Türkiye ve dünya düzeni açısından da nasıl bir dönemi beraberinde getireceğini anlattı.