Teknolojinin hayatımızın merkezine oturmasıyla sayısız faydasıyla birlikte sağlık, eğitim, sosyal ve ekonomik aklınıza gelecek tüm toplumsal alanlarda getirdiği kolaylıkların varlığı yadsınamaz. Ancak beraberinde getirdiği toplumsal yaşamı sarsan ve manevi anlamda kişilerin duygusuzlaştırılarak makineleştirildiği zararlarının her geçen gün aynı ivmeyle artış göstermeye devam ettiğini göz ardı etmemek gerekmektedir.
Bu haftaki köşe yazıma üretim toplumu olma hayaliyle tüketim toplumu olduğumuz gerçekliğinin eleştirisiyle başlamak istiyorum. Çünkü üretilenin yine internet- teknoloji vasıtasıyla satılırken üretim hayalinin tüketime hizmet ettiğini aklımdan çıkarmak istemiyorum. En büyük üretici aynı zamanda en büyük pazara, en büyük tüketime hizmet edendir. Fakat globalleşen dünyanın gelmiş olduğu bu kötü tabloda tek başına üretmeden tüketen olmaktansa en azından tüketebildiğin kadar üretebilme umudunun teselli olacağını düşünmekten de alamıyorum kendimi. Fakat bu umudu beslerken teknolojinin en azından manevi dünyamızın bu kadar içine girmesine izin verilmemesini, kişisel yaşamlarımızdan olabildiğince uzaklaştırılması gerektiğini düşünenlerdenim. Aksi halde bireylerin de üretilenin tüketilmesine hizmet eden duygusuz makineler haline geleceğini düşünmekteyim. Bu nedenle en azından kendi yaşamlarımız üzerinde üretim ve teknoloji dünyasının sadece izin verdiğiniz ölçüde yer alması için öncelikle kendiniz için çabalayabileceğiniz umuduyla bu haftaki köşe yazımı kaleme almak istedim.
Maalesef teknoloji o kadar yaşamımızın içine girmiş durumda ki yaşamlarımız üretimin ve tüketimin daha çok yapılması için kolaylıklar adı altında makineleşirken, her bir birey daha çok mutsuz olmaya başladı. Teknoloji bu kadar yaşamımız içerisinde olmasaydı belki daha uzun yaşayamazdık, belki daha fazla para kazanamazdık, daha hızlı bilgiye ulaşamazdık belki. Ama inanıyorum ki derdimizi anlatabileceğimiz daha yakın bir çevremiz olurdu ve inanıyorum ki daha mutlu olurduk. İnternetten araştırıyor, internetten ticaret yapıyor, internetten uzaktan eğitim alıyor, ibadeti internetten yapıyor, suç isnadları bile cezavindeki sanığa segbis ile internetten yapılabiliyor, internetten aşık oluyor, sadece teknoloji ile iletişim kuruyoruz. İyi bir şeye hizmet edeceği düşünülerek ve daha fazla kişiye ulaşabileceği umuduyla haber ve yazılar dahi internet aracılığıyla okuyucuya ulaştırılıyor. Oysa kitapların veya basılı gazetelerin sayfaların kokusunu hatırlayanınız var mı? İlk açılırken verdiği o kâğıt kokunun hazzını. Ama maalesef internetten okuyor, öğreniyor, kabul ediyor ve kanıksıyoruz. Araştırmıyor ve itiraz etmiyoruz.
Öyle bir toplum haline gelindi ki, her şeye üretim ve teknoloji dünyası karar veriyor. Kişisel ilişkilerin, özel hayatın nasıl olacağına dahi onlar karar veriyor.
Bu hafta Yargıtay, üretim dünyası açısından sevindirici, bireysel ve toplumsal yaşantı açısından ise düşündürücü bir karara daha imza attı. İki sevgilinin, arkadaşın ya da eşin iş çıkışı bile olsa mesai saatlerinde olmadığı sabit olmasına rağmen, sarılmasını haklı nedenle fesih sebebi olarak gördü.
Ancak işbu karar kesin hüküm dahi olsa mevzuat hükümlerine ve toplumsal yaşam kurallarına aykırı bir karardır. İşveren işçinin özel hayatına karışamaz. İşçi 4857 Sayılı İş Kanunu ve İLO sözleşmeleri gereğince ara dinlenme ve mesai saatleri dışında ne yapacağına nasıl davranacağına en azından kendisi karar verebilmelidir. Oysa bu karar ile birlikte çalışma saatleri dışında da nasıl davranılması gerektiğine işverenin karar verebilmesinin önü açılmış oldu. Üstelik bu olayda Yargıtay; gayri ahlaki olmamasına, ikisinin de bekâr olmasına rağmen sarılmalarını haklı nedenle fesih sebebi olarak görerek, erkek olan bireyin kız arkadaşının zarar görmemesi ve işini kaybetmemesi için fedakârlık yaparak istifa etmesini de göz ardı ederek adeta özel hayatın var oluş sebebini ihlal eden bir karara imza attı.
Yargıtay Kararına göre iş akdinin feshi “Davacının eylemi ahlaka, doğruluk ve bağlılığa aykırı, güven sarsıcı hareketler olup, işverenin davalının iş akdini haklı nedenle feshettiği anlaşılmaktadır” gerekçesiyle haklı bulundu. Yetişkin bir işçinin mesai saatleri dışındaki özel hayatı nasıl olur da işverenin güvenini sarsabilir bahse konu karar içeriğinden anlamak mümkün değildir. Kaldı ki; işçi işverenin makinesi da değildir.
Üretime zeval gelmemesi için, işverenin izni veya onayı olmadan iş saatleri dışında Sayın Yüksek Yargıtay’ın son kararına göre arkadaşa, nişanlıya veya eşe dokunmak dahi yasak. Yaşamak için çalışmak zorunda olan tüm bireyleri ilgilendiren bu karar ile birlikte kimin ile evleneceğinize, çocuk sahibi olup olamayacağınıza, ne zaman anne ve baba olacağınıza bile üretim dünyasının karar vermesinin yolu açılmış oldu. Bu nedenle ya üretim ve teknolojinin yaşamlarınızın bu kadar içine girmesine izin vermeyeceksiniz ya da alacağınız her özel karar da işvereninize danışmayı unutmayacaksınız. İyi hafta sonları dilerim.
Sizi ayakta alkışlıyorum