Toplumda her 100 kişiden 2’sinde bipolar bozukluk hastalığının görülebileceğini belirten Psikiyatri Uzmanı Dr. Burçin Nuri Akal, “Bipolar bozukluk genetik geçişin olduğu bir rahatsızlıktır, birinci derece yakınlarında bipolar bozukluk tanısı olan kişilerde görülme ihtimali artmaktadır” dedi.
VM Medical Park Samsun Hastanesi Psikiyatri Kliniği’nden Uzm. Dr. Burçin Nuri Akal, insan beyninde beyin fonksiyonlarını yöneten nörotransmitter denen kimyasallar olduğunu, bu nörotransmitterlerdeki dengesizliğin bipolar bozukluğa neden olabileceğini söyledi. Uzm. Dr. Burçin Nuri Akal, 30 Mart Dünya Bipolar Günü nedeniyle bipolar bozukluk hakkında bilgilendirmelerde bulundu.
Bipolar bozukluğun belirtileri hakkında bilgiler paylaşan Uzm. Dr. Akal, “Öyle bir hastalık düşünün ki; çok mutlu ve sevinçli hissediyorsunuz, aşırı enerjiksiniz, kendinizi çok önemli hissediyorsunuz, çok konuşuyorsunuz, az uyuyorsunuz, az yemek yiyorsunuz, yeni fikirler yeni planlarla dolusunuz. Buraya kadar güzel gibi duruyor, ancak dikkat dağınıklığı, aşırı para harcama, riskli ve zararlı olan şeyleri yapma, cinsel dürtüleri kontrol zorluğu hatta bazen gerçek hayattan kopup gerçekte olmayan görüntü, ses ve düşünceler bu olumlu gibi duran belirtilere eklenebiliyor. Kişi bazen bu durumunun farkında bile olamıyor. İşte biz bu döneme bipolar bozukluğun mani (taşkınlık) dönemi diyoruz” diye konuştu.
Yaşam kalitesini olumsuz etkilemektedir
Bipolar hastalığının birbirine zıt iki evresinin olduğunu söyleyen Uzm. Dr. Akal, “Diğer evre ise depresyon yani çökkünlük dönemidir. Umutsuzluk, karamsarlık, yaşamdan zevk alamama, enerji azlığı, konsantrasyon sorunları ve dikkatsizlik, iştah değişiklikleri, değersizlik hatta ölüm ya da intihar düşüncelerini içerebilen bir dönemdir. Günlük hayatın akışında gerçekleşen duygusal iniş çıkışlardan farklı olarak, bipolar bozuklukta taşkın ya da çökkün dönemlerde kişi iş, okul, aile ve arkadaş ilişkilerinde sorunlar yaşamaktadır. Bazı kişilerde depresyon hali ön plandayken, bazı kişilerde de her ikisi birden olabilmektedir” şeklinde konuştu.
Stresli bir yaşam tetikleyici unsur olabilir
Toplumda her 100 kişiden 2’sinde bipolar bozukluk hastalığının görülebileceğini vurgulayan Uzm. Dr. Akal, “Genetik geçişin olduğu bir rahatsızlıktır, birinci derece yakınlarında bipolar bozukluk tanısı olanlarda görülme ihtimali artmaktadır. Beynimizde beyin fonksiyonlarını yöneten nörotransmitter denen kimyasallar vardır. Bu nörotransmitterlerdeki dengesizlik bipolar bozukluğa neden olabilmektedir. En önemli risk faktörü uykusuzluk olmakla beraber, stresli bir yaşam, uyarıcı ilaçlar hastalığın tetikleyicileri olabilmektedir. Daha çok 18-25 yaşlar arasında başlamaktadır. Kadın ve erkek eşit riske sahiptir” ifadelerini kullandı.
Şizofreni ile karıştırmamak gerekir
Bipolar bozukluğun şizofreni ya da şizoafektif bozuklukla karıştırılmaması gerektiğine dikkat çeken Uzm. Dr. Akal, şu bilgileri paylaştı: “Bu hastalığın şizofreniye dönüşme ihtimali yoktur. Uygun tedavi ile kişiler normal yaşantılarına devam edebilmektedir. Atak dönemleri dışında belirgin bir sorun olmamaktadır. Hastalık tekrarlayabilen bir hastalıktır, özellikle mevsim geçiş dönemlerinde dikkatli olunmalıdır. Hastalığın tanı ve tedavisinde hastalık hakkında bilinçli olmak, özelikle de hasta yakınları açısından çok önemlidir. Çünkü kişi atak döneminde hasta olduğunun farkında olmayabilir, kabullenici değildir. Telafisi olmayan risklere kolaylıkla atılabilir. Çok ağır ataklarda kontrol zorluğu yaşadığı için yatış gerekebilir.”
Uygun ilaç tedavisi tercih edilmeli
Hasta ve hasta yakınlarının özellikle hastalık belirtilerinin farkında olmasının atağın ilerlemeden tedavisi için çok önemli olduğunun altını çizen Uzm. Dr. Akal, “Bu belirtiler fark edildiğinde psikiyatri hekimince değerlendirilmesi gerekmektedir. İlaç tedavisi atağın şekline göre planlanır. Antidepresan ya da antipsikotik gruplarından psikiyatri hekiminin belirlediği ilaçlar kullanılır. Atak dönemi sonrasında gerek hastalığın tekrarlamaması gerekse atak şiddetini azaltmak için duygu durum düzenleyici ilaçlar kullanılır. İlaç tedavisi yanında psikoterapi uygulanmaktadır. Özellikle tanı konulan hastaların düzenli kontrolleri atakların tekrarlamaması açısından çok önemlidir” diyerek sözlerini noktaladı.