İş sahibi olmanın bireyin özgüvenini artıran bir durum olduğunu ancak artan işsizlik nedeniyle işten atılma korkusu gibi etmenlerin stresi artırıcı unsurlar olarak ortaya çıktığına dikkat çeken Uzm. Dr. Arda Kazım Demirkan, “Yoğun stres artışı üretkenliği azaltarak ekonomiye olan yükün artmasına, işe gelmeme ve hasta olduğu halde işinin başında olma durumuna neden olur. Bu durum iş motivasyonu ve performansta azalmaya, sık birim değiştirme gibi olumsuz çalışma yaşantısına sebebiyet vermektedir” dedi.
İnsanların en önemli değerlerinin aile ve sosyal çevreleri olduğunu belirten Liv Hospital Samsun Psikiyatri Kliniği’nden Uzm. Dr. Arda Kazım Demirkan, sosyal yaşamda ve iş yerinde stres yönetimi ve öfkeyle başa çıkma konusunda açıklamalarda bulundu.
Bireyin yaşadığı fizik ve sosyal çevresinden meydana gelen uyumsuz durumlar sebebiyle, bedensel ve psikolojik olarak sınırlarının ötesinde sarf ettiği gayreti ’stres’ olarak tanımlayan Uzm. Dr. Demirkan, “Bir stres oluşturucu durumun diğerinden daha önemli olmasının nedenini belirli ölçülerde sezgisel olarak anlayabilmemiz için bazı önemli faktörler bulunmaktadır. Bunlar; stresi meydana getirenin şiddeti, kronikliği (ne kadar sürdüğü), zamanlaması, yaşamlarımızı ne kadar etkilediği, ne kadar öngörülebilir olduğu ve stres oluşturucunun ne kadar denetlenebilir olduğudur" diye konuştu.
Krizde bireyin başa çıkma kapasitesi aşılabilir
’Kriz’ kelimesinin stresli bir durum söz konusu olduğunda bir bireyin ya da grubun uyum kapasitesini aşarak tehlikeli bir noktaya geldiği süreci anlatmak için kullanıldığını söyleyen Uzm. Dr. Demirkıran, “Krizler, stres kaynakları çok yoğun ve güçlü olduğunda bireylerin kullanmış oldukları başa çıkma yöntemleri yetersiz kalmaktadır. Stres ile krizi birbirinden ayıran bazı faktörler vardır. Bireylerde travma ya da kriz yaratan durum kişinin olaylarla başa çıkma yetisini aşmaktadır; streste ise bireyin başa çıkma kabiliyetinin aşılması şart değildir. Bireylerin yaşamlarındaki değişimler ne ölçüde hızlı gelişirse yaşanacak olan stres de o kadar büyük olmaktadır. Rol ve görev tanımlarındaki belirsizlik; roller arası çatışma, bireyler arası çatışma, sorumluluk, katılım, iş güvenliği, yönetim şekli, iş stresi, bireyin iş ile ilgili olan durumları, iş süreçleri ve iş yerindeki diğer çalışanlarla etkileşim sonucu ortaya çıkan psikolojik ve fizyolojik dengenin bozulması olarak tanımlanmıştır” şeklinde konuştu.
“İş yerinde hayır demeyi öğrenmelisiniz”
İşten atılma korkusunun bireyi strese sürüklediğinin altını çizen Uzm. Dr. Arda Kazım Demirkan, “İş yaşamında çalışma ve yaşam dengesinin bozulması, artan işsizlik nedeniyle işten atılma korkusu gibi etmenler, stresi artırıcı unsurlar olarak belirtilir. Yoğun stres artışının üretkenliği azaltarak ekonomiye olan yükün artmasına, işe gelmeme ve hasta olduğu halde işinin başında olma durumuna neden olduğu, bunun da iş motivasyonu ve performansta azalmaya, sık birim değiştirme gibi olumsuz çalışma yaşantısına sebebiyet verdiği belirtilmiştir. Ofis çalışanları haftanın neredeyse tamamını iş yerlerinde geçirmektedir. Kimi bireyler haftanın ilk günü olan pazartesiye mutlu, heyecanlı başlarken kimi de pazartesinin tarihten silinmesini istemektedir. Konunun gün ile bir ilgisinin olmadığını kabullenerek kişisel streslerimize çözüm arayışı getirmeliyiz. Bir diğer husus da size kapasitenizi ya da bilginizi aşacak düzeyde bir görev verildiğinde ‘hayır’ cevabını verebilmenizdir” diyerek sözlerinizi noktaladı.