Hepinizin bildiği gibi Adalar Belediye Başkanlığı için aday adayı oldum. Yaşanan tartışmaları yeniden açmayı istemem ama küçük bir hatırlatma yapmak zorundayım.
Sadece ben değil benim dışımda da birçok aday adayı vardı. Hepimizin kökleri, geçmişi ve bugünü Adalar’daydı. Hepimiz birbirimizi hatta diğer partilerin aday adaylarını da tanıyorduk. Çünkü biz Adalıydık ve biz birbirimizi tanırız.
Sonra ne olduğunu da hepiniz biliyorsunuz. Hiç kimsenin tanımadığı, Adalar’a hayatında belki bir iki defa gelmiş birini taa Ankaralardan bulup aday yaptılar.
Ayağının tozuyla yaptığı açıklamada gazeteci olduğunu, tüm Türkiye’nin sorunlarını bildiğini dolayısıyla Adalar’ın da sorunlarını bildiğini söyledi. Birisi çıkıp sorsa “Peki Adalar’ın sorunu ne?” diye inanın verebileceği cevabı olduğunu sanmıyorum. Güler misiniz ağlar mısınız artık kararı siz verin.
Haa bir de “Adalar’dan Türkiye’ye demokrasi pompalayacağını” söyledi. Hatır gönül ilişkileri üzerinden kapalı kapılar ardında yaptığı kulislerle aday olmuş, tüm demokratik teamülleri yerle bir etmiş biri bunu söyleyince pek inandırıcı olmuyor. Geçtim il başkanını falan doğrudan ilçe kongrelerine bile genel merkez tarafından müdahale ediliyorsa adama demezler mi “Bırak Türkiye’yi de kendi partine biraz demokrasi pompala.”
Neyse konumuza dönelim. Erdem Gül’e bir de piyango vurdu ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni de CHP kazandı. Açıkçası ben de İBB’nin de yardımıyla Adalar’ın en azından temel sorunlarının çözüleceğine dair umutlandım.
Peki biz neler yapmıştık o dönem:
Tüm sorun alanlarını tek tek rapor haline getirdik. Hepsi için komisyonlar kurduk. Akademisyenler, mühendisler, mimarlar, esnaf, gazeteciler, sivil toplum örgütleri…
Projeler ürettik. Projelerimizi İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu geldi biz Adalılara söyledi ama bir teşekkürü bile çok gördü. Keşke yapabilselerdi ve keşke yapabilseler ben teşekkür beklentimden inanın vazgeçerim.
Bugüne kadar Erdem Bey’i hiç eleştirmedim. Tüm eleştirilerimi kendime sakladım. Derken ruam hastalığı çıktı. Atlar, Ada’ya kaçak getiriliyordu ve bu atlarda görülen ölümcül hastalıktan dolayı 81 at itlaf edildi. 300 atın da bu hastalıktan dolayı öldüğü iddia ediliyor.
Merkezi idarenin sorumluluğunu bir tarafa koyuyorum. Siz belediye başkanısınız, ilçenizde 300 at ölüyor ve sizin bundan haberiniz yok.
Bundan daha vahimi olabilir mi? Evet olabilir. Bakın ne diyor Erdem Gül:
“Yaptığımız görev bakımından kaçağa izin vermemeye çalışıyoruz. Aslında hastalık ortaya çıkmadan önce geçen senelerde de bu tür kaygılar olduğu için adaya at girişi ve çıkışı engelleniyor. Geriye doğru açıkçası tam detaylı bilmiyorum. Bu konu ortaya geldiği için uzmanlardan görüş alıyoruz. Hem de ilgililerden bilgi alıyoruz. Söylediğim gibi bu geriye doğru bir sorun. Yeni bir sorun değil."
Sözün özü “Geçmişte de bu hastalık ortaya çıkmış ama ben bilmiyorum. Konu ortaya çıkınca uzmanlara soruyoruz, bilgi alıyoruz” diyor. İyi de kimse “bu hastalık sizin döneminizle birlikte ortaya çıktı” demiyor, “Ne yapacaksınız” diyor. Ama hakkını verelim başkan hastalık ortaya çıktıktan sonra bilgi almış. Vallahi bravo…
Peki çözüm ne oldu? 3 ay fayton yasak.
Allah göstermesin okullarda bir sorun olsa okulları kapatacaklar.
3 ay sonra ne olacak bilen var mı? Ne İmamoğlu’nun ne de Gül’ün bir fikrinin olduğunu sanmıyorum.
Arkadaşlar, dostlar…
Yapmayın etmeyin. Fayton, bir ulaşım aracı değildir. Turizme de katkı sağlayan nostaljik bir değerdir. Mevcut durum sürdürülemez ama tamamen kaldırmak da Adalar’a zarar verir. Elektrikli araçlar getirmek trafik sorunu doğurur.
Dünyayı inceleyin dünyayı. Bu, hiç aklınıza gelmiyor mu? Dünyada bu sorunlar çoktan çözüldü. İnsanlar nostaljik tur atarken atlar hiç zarar görmüyor.
Biz halen sorunun ne olduğunu anlamaya çalışan başkanlarla uğraşıyoruz. “Geçmişte de olmuş ama ben tam bilmiyorum” diyen bir belediye başkanından ne bekliyoruz?
“Ceketimi koysam kazanırım” mantığıyla aday belirlendi. Nitekim öyle de oldu, kazandı.
İddia ediyorum. Ben belediye başkanı olsaydım bugün Adalar’da fayton sorununu çözmüştüm.
Kendisiyle birçok konuda ters düşsem de Engin Ardıç güzel yazmış ne diyeyim:
“Ada artık bir Arap turist ve lumpen cennetidir. Ucuzcu entelleri saymazsanız.
İstanbul 2020 yılına geldi, ada 1960'tadır.
Kolay kolay iflah olacağı da yoktur”
Emaneti ehline değil de kifayetsiz muhterislere verirseniz daha 100 yıl geçse Adalar 1960’ta kalmaya devam eder.
Kalın Sağlıcakla