Endüstrileşmenin, şehirleşmenin, işsizliğin, çevre kirliliğinin, gürültünün özellikle de geçim sıkıntısının etkisiyle insanlar sinirsel bunalımlara düştüklerinden deliliklerinin derecesi düşük olsa da psikolojisi bozuk! insan sayısı çok arttı.
Elli-altmış yıl önce Malatya’nın, hemen hemen her mahallesinin, her köyünün bir delisi vardı. Hatta Malatyalılar bunlara kutsal bir anlam yükler, bunların deli mi veli mi olduğu bilinmez derler, onları sahiplenir ve bakımını üstlenirlerdi.
Şehirleşmenin sonucunda delilerimizin türleri değişti..!
Kısaca delilerimiz de çağa ayak uydurdu. Bugün artık Malatya sokaklarında ölü malı deyip kızdırılınca üstünü başını yırtan, çırılçıplak kalıncaya kadar soyunan Deli Gaffar misali delilere rastlamıyoruz. Artık kendini otomobil, kamyon, trafik polisi sanan, kendini ses sanatçısı zanneden delilerimiz var.
Malatya’da hemen hemen her çarşının bakmakla yükümlü olduğu bir delisi ve esnafın gözünde kendi delisinin her zaman ayrı bir yeri vardı. Kendi delilerini tımarhanelik deli olarak saymazlardı.
O devirde delileri tarif eden “kafayı üşütmüş”, “üşütük”, “fıttırmış” gibi delilik derecelerini ölçen sıfatlar kullanılmazdı. Onun yerine, “Kafayı yemiş”, “oynatmış”, “bir tahtası eksik”, “zıvanadan çıkmış”, “terelelli”, “kafadan kontak” gibi sıfatlar kullanılırdı. Genellikle de yumuşatılmış haliyle “pehlül” denirdi.
Delilik dereceleri de şöyle kategorize edilmişti!:
En alt derecedeki akıllı deliye!.. yanlızca “Deli”, bir üst kategoriye “zır deli”, daha üst kategoriye de “zır zır deli” denirdi. Bir de gerçekte deli olmayıp da edepsizlik, şirretlik, terbiyesizlik edene “Hınzır Deli” denirdi.
Köyün, mahallenin, çarşının delilerine deli olmaktan ziyade “abdal” muamelesi yapılırdı. Onun ahını almanın ondan beddua işitmenin kötü sonuçları olacağına inanıldığı için yedirilir, içirilir, üstü başı alınıp giydirilir ve ellerinden gelen ölçüde bakımı yapılırdı...
Tüccar pazarı ve bit pazarı esnafının sahiplendiği, üzerindeki elbiseler için ölü malı diye seslenildiğinde üstünü başını çıkarıp çırılçıplak kalan, “di mele gıdik niye melemiysin” lafının mucidi Deli Gaffar’ı,
Akpınar civarını mesken tutan kavalını yanından ayırmayan, hem ağzıyla hem burnuyla kaval çalacak kadar sanatçı ruhlu, pantolonunun düğmeleri açık vaziyette gezerken kadınların “Faro gardaş dükkanları açık demesine, “Tükanlar açık amma heç alış veriş yapmıysınız” diyecek kadar hazır cevap Faroyu,
Temelli pasajı, Soykan parkı civarının velisi çizgili zıbını ve aksak ayağıyla hatırlayacağınız Şorikli Yaşar’ı.
Kışla caddesi ve camideki ölüleri çalmasınlar diye musalla taşını bekleyen ve cenaze sahiplerinden bahşişi hak eden İzo’yu,
Teze cami civarının “ben gızım gız” diye söylenerek gezen velisi Gız Mahmut’u,
Mahallesinde yaşayan gayrı- meşru çalışan ve kızları yoldan çıkaran bir kadın ölünce musalla taşında hocanın “merhumeyi nasıl bilirdiniz”sorusu karşısında ”Da haydi buna da eyi deyin ki ben sizin ta......s.....m” diyerek yalaka takımına ders veren Leblebiciyi,
Kağıt para verince beğenmeyen, bozuk para seven, “poz ver Musto” repliğiyle hatırlayacağınız, Musto’yu,
Çoraplarını pantolonunun üstüne çeken ve yüzündeki gülümsemesi hiç eksilmeyen, Deli Ahmet’i,
Sümerbank’tan beline sararak çıkartmaya çalıştığı kumaşla yakalandığında “Töbe töbe, bunu da belime kim sardı, eyi ki buldun müdür beg, bulmasaydı adımız hırhıza çığhacağıdı” hazır cevaplığıyla hatırlanan İbalıyı,
Bir deyneğe taktığı simitleri satmaya çalışan Mişmiş’i,
Taş atma üstadı Zeynel’i, Kuyumcuların maskotu, Tahir Ağa’yı, Şapkacı Kevork ustanın Yardımcısı, Kadir Ağa’yı,
Aşşağı şeherde iri gövdesi ve zıbınıyla yolda şöförlerden bahşiş alan Haceli’yi,
Divan sazıyla, hızlı hızlı yürüyerek şehri turlayan arada bir kahvelerde güzel sesiyle, çalıp söyleyip bahşiş toplayan, bahşiş veren olmazsa sessizce orayı terkeden, Fır Faik’i,
Derin bakışları ve ders veren sessizliğiyle “Deli Yusuf”u
Onyedili, madanos tohumu deyince küfüre başlayan Zülküf’ü, Şirket hanın kapısında mesken tutan, asker kıyafetli, Mamılo’yu, Adliye Bekir’i unutmamız mümkün mü?
Ya, Malatya trafiğinde sopasıyla seyreden trafik kurallarına harfiyen uyan, mersedesini caddede park yasağı olmayan yerlere park eden, kurallara uymayanlara da çoğunlukla anlaşılamayan sözlerle kafa tutup posta koyan “Mersedes Kadir” i unutmamız mümkün mü?
Trafik polisi endamıyla kurallara uymayan vatandaşlara ceza yazan “Ziya”yı ve “Yarım pedal Neco”yu unutmamız mümkün mü?
Şimdilerde çarşılar mahsun.
Her çarşının delisi yok artık.
Mahalle kalmadığı için mahalle delisi kavramı da yok oldu.
Saman alevi gibi yanıp sönen bazı delilere rastlıyoruz ama hiç biri eskilerin tadını vermiyor.
Mersedes Kadir dışında hiç birinin adını bile bilmiyoruz.
Selam olsun Malatya’mın velilerine...