Güncel olarak sosyolojik metotlarla bir çalışma yapılsaydı eğer son zamanlarda Korona ve pandeminin farklı bir paradigma olup olmayacağını, olursa nasıl olabileceği üzerine araştırma yapılması gerektiğini düşündüm. Düşüncemi şekillendirirken nitel araştırma yöntemlerinden yani sadece soru sormaktan ve konuşmaktan faydalandım. Ama sayısal verileri de yabana atmadım. Bizzat gözlemledim. Sonuç olarak en iyi varsayım ve senaryolar üzerine iyice kafa yordum.
Niye Pandemi diyeceksiniz farklı ne olabilir diyeceksiniz rakamlar artıyor, artış gizleniyor ve hepimiz için çok korkutucu mu diyeceksiniz? Aksini söylemeyeceğinizi iyi biliyorum. Basın ve medya bu şekilde yönlendirdiğinde, bir de birilerinin bir şeyler gizlediğini düşündürdüğünde toplum tarafından inanması gerçekten çok kolay oluyor. Toplumsal algıya göre; gizleniyorsa kesin doğrudur. Bu algının oluşmasında toplum pek de haksız sayılmaz. Güvenilir bilgiye ulaştıracak hiçbir toplumsal ve kurumsal yapı kalmadı
toplum nezdinde. Zira kime inanacağımızı bilmiyoruz gerçekten. Bu nedenle toplumdaki genel kanı gizlenen bilginin doğru ve gerçeğe en yakın olabileceği algısı. Peki nereden biliyorsunuz doğru olduğunu düşündürmek için gizleniyor gibi gösterilmeye çalışılmadığını. Fakat düşünmek lazım elimizdeki tek gerçeğe ve doğruya ulaşma aracı beynimizi kullanarak, duyduklarımızın ve gördüklerimizi hemen kabullenmeyerek tartarak düşünmek lazım.
İsterseniz en temel felsefe sorularından birini yeniden soralım kendimize ölümsüzlük var mıdır?
Mevcut durumumuz açısından günümüzde cevabı herkes için aynı ise; ölümsüz olmadığımızı yeniden kabullenelim öncelikle.
Her ne kadar yaşlılık bir ölüm sebebi değil ise de kabullenmek her zaman sevdiklerini kaybeden bireyler için çok zor olmuştur. Ama hepimiz ileri yaştaki bir yakınımızı kaybettiğimizde kaç yaşındaydı diye sorusuyla karşılaşabiliyor ya da bu soruyu yöneltebiliyoruz. Çünkü ölümsüz değiliz. Biliyoruz ki yaşı ilerleyen insanlar organ yetmezliği
üst solunum, kalp krizi aklınıza gelebilecek her hangi bir sebepten dolayı hayatını kaybedecek. Ama insanlar sorduğu zaman genelde söylenen cevap çok yaşlanmıştı oluyor. Çoklu organ yetmezliği demiyoruz örneğin ya da solunum yetmezliği. Ama şimdi durum değişti sanki ölümsüzlük varmış gibi insanlar asla ölmeyecek diye mi düşünülüyor? Artık insanlar yaşlanan ve vefat eden yakınlarını Corona nedeniyle vefat ettiklerinde bu sebebi söylerken, başka bir sebepten vefat ettiğinde solunuma bağlı kalp yetmezliğinden öldü demiyorlar. Ya da her hangi bir üst solunum rahatsızlığından vefat ettiğinde grip oldu vefat etti demiyorlar. Fakat Covid -19 nedeniyle vefat ettiğinde Corona olmasaydı asla ölmeyecek gibi davranıyorlar. Ülkemizde önceki senelerde üst solunum rahatsızlığından on binlerce insanın vefat ettiğini biliyor muydunuz? Aradaki farklılık ne!? Domuz Gribi, Kuş Gribi ya da grip değil de Covid-19 mu? Üst solunum ölüm sebebi türünün adı mı değişti düşünmeye değer?
Şimdi de vaka artış sayısının neden gizlenebileceğini düşünelim. En korkutucu tabloda vaka sayısında artış olması halinde ve bu artış sayılarının paylaşılması durumunda toplumda
farkındalık ve tedbirlerin uygulanmasına yönelik alışkanlık haline gelecek toplumsal davranış oluşabileceğine göre, gizlenmesinden beklenilecek bir menfaat yok ki artış sayıları gizlensin.
Peki aksinin yapılma ihtimalini neden hiç düşünmediniz? Vaka sayılarının sanıldığından daha abartılı yansıtılabileceğini. Ben bunun olabileceğini düşündüm. Yaklaşık Koronalı 50 farklı her yaş grubundan ve kronik hastalık sahibi aile ve yakınlarıyla görüştüm. Hemen korkmayın ya da bir yerlerde beni karantina altına almak için bahane aramayın. Her görüşmemi iletişim araçları vasıtasıyla yaptım. Kanser tedavisi gören bir meslektaşımın annesi ve tüm ailesi Corona olmasına rağmen, Kemoterapi gören 60 yaşındaki annesinin nasıl tedavi olduğunu dinledim. Farklı bir şehirde yaşayan tansiyon, şeker ve kalp hastalığı bulunan 46 yaşındaki akrabamın iyileşmesine tanık oldum. 70 yaşındaki Koah hastası bir çalışma arkadaşımın babasının ve tüm ailesinin test sonucu pozitif çıktıktan sonra evinde nasıl iyileştiğini dinledim. Çok fazla örneği bizzat dinledikten sonra, geniş sosyal çevremden hiç kimsenin vefat etmediğini fark ettim. Bence sizlerde sosyal çevrenizi tekrar dinleyin.
Korku aklınıza gelebilecek her türlü fiziksel tehditten duygu ve düşünceden hatta virüsten daha hızlı yayılıyor. Bu öyle bir kelebek etkisi ki önünü alamıyorsunuz ve engellenemeyecek bir korku bu. Yarattığı ve yaratması istenilen ya da planlanan şey ise dünyadaki yeni toplumsal düzen. Nasıl olabileceğini düşünelim birlikte.
Yeni normal. Dünyanın yeni toplumsal düzeni. Bizim gibi sıcakkanlı toplumların yaşayış biçimini değiştiren; sarılmayan, tokalaşmayan, birbiriyle görüşemeyen, birbirine iyice yabancılaşan yeni toplumsal düzen. Olamaz mı? Doğru veya yanlış, mantığa uygun olacak bir varsayımda bulunayım mı?
Yeni bir dünya düzeni ancak davranışların sürekli uygulana uygulana örf, adet ya da gelenek haline gelmesi ile mümkün olabilecekken, ışık hızından daha hızlı yayılan en temel güdü yaşama güdüsünün koruyucusu korku yönteminin kullanılmış olabileceği ihtimalini düşünelim. Onlarca yılda gerçekleşecek toplumsal alışkanlıklar bir anda nasıl değişti. Düşünelim. Eğitim sistemindeki değişikleri ele alalım.Eğitim ile ilgili İngiltere ya da bazı Avrupa ülkelerinin uygulamalarını inceleyelim. Bu ülkeler genel uygulamalarına bakıldığında vatandaşlarının her türlü yaşama hakkı dâhil tüm hak ve özgürlüklerine değer veren ülkeler arasında, milli gelirleri ve refah düzeyleri dünya ortalamasının üzerinde olduğu için bu ülkelerden örnek vermek istedim. Örneğin İngiltere’de ilkokula giden çocuğunu okula göndermeyen velilere ilk başlangıcı 2 ay öncesinde olmak üzere yüksek idari para cezaları uygulanırken, bizim ülkemizde isteyen velilerin çocuğunu okula göndermeyeceği söylenilmektedir. Bu ülkeler bizim ülkemizden daha mı az çocuklarını ya da vatandaşlarını düşünüyorlardı da yüksek idari para cezası tehditi ile çocukların okula gitmesini sağlamaya çalışıyorlar. Ya da bizim ülkemizdeki tedbirlerin artırılmasını istiyorlar. Okuma ve eğitim oranları birçok çaba, emek ve yaptırımlar sonucunda arttırılmışken ciddi bir geriye dönüş manasına gelecek belki 10 yılımızı etkileyecek bizim ülkemiz ile diğer refah düzeyi yüksek ülkeler arasındaki uygulama farklılıklarını da düşünmek lazım.
Genel toplumsal değişime bakıldığında ise tüm alışkanlıkların değişerek toplumsal yaşamın topluluk yaşamına dönüştüğünü görüyoruz.
Okula, sinemaya, tiyatroya, camiye, düğüne, partiye, pikniğe, misafirliğe hiçbir sosyalleşebileceği ortama girmeyen, kolektif olarak yaptığı tek şey, üretime hizmet etmek olan bireyler topluluğu. Yeni düzene göre; çoğu 18 yaşını doldurmuş öğrencilerin tedbiren üniversitede düşünce üreten kurumlara gitmesi yasak; sokağa çıkması ya da çalışması serbest. Sokağa çıkma yasağı varken dahi kapatılmayan üretim ve sermaye odaklarını ve araçlarını düşünelim tekrar. Üniversiteye fiziken gittiğinde bu yetişkin ve en bilinçli öğrenci kesimi, geleceğin aydınları virüs kapabilir ya da yayabilir öyle mi? Mezun olduklarında kendilerini ifade edebilecek cesareti gösterebilirler umarım. Sonra; diğer bir yasak; toplantı gösteri yürüyüşü yapmak. Üreten ve yönetilen birey itaat etmeli çünkü. Farklı düşünmek yasak örgütlenme yok çünkü. Eğitim yasak düşünmesi istenmiyor üreten meslek sahibi kişiler gerekiyor sadece. Bunun örnekleri artırılabilir sonuç olarak neyin değiştiğine bakıldığında görüleceği üzere; sıcakkanlı, sosyal, düşünen, düşünce üretme tehdidinikendinde barındıran toplumsal yaşam yok artık. Yerini kolay ve rahat yönetilebilen, düşünmemesi ve itaat etmesi beklenilen bireysel ve duygusallıktan uzak üretime hizmet eden, makineleşmiş insanların topluluğunun alması bekleniyor olabilir mi acaba? Bu varsayımın doğru olması halinde yenidünya düzeni toplumdan öte topluluk yapısını esas alırdı sanırım. Birlikte düşünmek dileğiyle..
Hasan ilhan 4 Yıl Önce
Sevgili yeğen,im takipçin olacağım.başarıların devamını dilerim
HİCRAN İLHAN 4 Yıl Önce
Teşekkür ederim Hasan Amca. Değerli yorumlarını bekliyorum.