Arkadaşlarım anlatmıştı, son 13 yılda 6 kez patlama yaşanmıştı çalışmayı çok istediğim, evime ekmek götürme umudumolan bu fabrikada. Ailem de yaşadığımız köy de hem istiyor hem istemiyordu bu fabrikayı evimizin yakınında. Ama çiftçilik yaparak zar zor karnımızı doyurabiliyorduk. O kadar çok borcum vardı, çocuklarımın ihtiyaçları o kadar fazlalardı ki sigortalı bir işte çalışmam gerekiyordu.
Herkesin borcu vardı ve herkes can atıyordu bu fabrikada çalışmaya. Geçinememek korkusu, can korkusuna ağır basıyordu hepimizde. Öyle herkesi de almıyorlardı bu işyerine. Aslında hiç kimse defalarca patlama yaşanan bu fabrikayı yakınlarında istemiyordu, hasbelkader sigortalı bu işi bularak kendini şanslı görenler ve yakınları hariç. Hasbelkader demişsem de inanmayın siz bana. Ben de o şanslı kişilerden biri olabilmek için araya kaç kişiyi soktum, kaç kişiye boyun eğdim, işe başvurum kabul edilsin diye hayal bile edemezsiniz.
En çok da yaşlı anne ve babamın sağlık ihtiyaçlarını da karşılayabileceğim için çok seviniyordum başvurum kabul edildiğinde. İyice kocamış annem tüm dişlerini kaybetmişti. Ve ekmek dâhil sert hiçbir şeyi çiğneyemiyordu. Dişlerinin olmayışından dolayı telaffuzu değişmiş, konuştuğu da anlaşılmıyordu. İlk iş onu yeni dişlerine kavuşturacaktım. Nitekim öyle de oldu. İlk maaşımla herkesin çok istediği bir şeyi almıştım. Çocuklara uzun süredir alamadığım yeni kıyafetler ve oyuncaklar almıştım. Eve de güzel bir sofra kurmuştuk. Hepimizin gözlerinin içi parlıyordu. Özellikle çocuklarımın. Aynı çalıştığım fabrikada üretilen havai fişekler gibi ışıl ışıl rengarenk parlıyordu gözlerinin içi. Düşünüyorum da tıpkı benim gibi, çocuklarım da havai fişekleri izlemekten her zaman çok mutlu olmuşlardı. O ışıltılar sanki Cennet’ten gelmiş gibi kusursuz ve harika görünüyorlardı bize. Bu güzel ışıltıların yaratıldığı yer, o kadar tehlikeli görünmüyordu düşündükçe.
….
Fakat zaman ilerledikçe daha çok korkmaya başlamıştım üretimin tehlikesinden değil de işimi kaybetmekten. Adeta antikaya dönmüş tüplü televizyonun yerine yeni aldığım televizyonun taksiti de henüz bitmemişti. Borcum azalacağına, çalıştıkça yeni borçlarım da artıyordu. Pandemi öncesi fabrikada sigara içildiğini şikayet eden bir arkadaşımız işten çıkarılmıştı. Ya ben de işten çıkarılırsam bunca borç nasıl ödenirdi? Ne gerek vardı böyle işgüzarlıklara, mutlaka söylemek zorunda mıydı gördüğünü, onun da borcu var mıydı benim gibi acaba? Her hangi bir denetimde kesinlikle ‘görmedim’ diyecektim karar vermiştim çoktan. İşyerim kapatılırsa ne yapardım ben!
….
Pandemi süreci tüm ülke için olduğu gibi benim için de çok zor geçmişti. Neyse ki üretim eski haline dönmüştü. Fazla mesai yapmak zorunda kalsak da umurumda değildi. O borçlar bir şekilde ödenmeliydi. Hava sıcaklıkları her zamankinden daha sıcak seyrediyordu son günlerde. Arkadaşlarımdan bazıları mallarda fazla ısınma olmaması noktasında yetkilileri uyarıyordu. Bu sefer de patlama olursa çalıştığım işyeri kapatılır mı diye endişeleniyordum ben de hala?
Ve beklenen oldu. Bir anda kulakları yırtarcasına bir patlama oldu. Cehennem sıcağına eş değer alevler arasında kaldım. Duman boğazımı mengene gibi sıkan iki kuvvetli el gibi nefes almama imkân vermedi. Alevlerle bütünleşmiş gibiydim. Tonlarca moloz yığının altında kalan bedenim yok olmuştu. Acı hissetmiyordum artık. Canlı veya sakat kurtulma umudum kalmamıştı. Bedenimin artık tek parça
halinde çıkarılamayacağını düşündüm. Hayatta değildim artık anlaşılan ama beni duman mı? Molozlar mı? Alevler mi öldürmüştü? Aslında beni ailemden, sevdiklerimden ayıran, onları sahipsiz bırakan bunların hiç biriydi, beni öldüren, bizi öldüren ihmaldi.
Şimdi neler olabileceğini az çok tahmin edebilirsiniz. Ölümün soğukluğu karşısında aileme destek verecek, moral verecek, onları teselli ve teskin edecek hiç kimsemiz yok. Erken ve haksız ölümüm karşısında ölümümü değil, bedenim yok olsa da ailemin yaşayacaklarını ve üzüntülülerini moloz yığınlarının ve alevlerin arasında düşünüyorum. Ve Aziz milletimin ailemi yalnız bırakmaması için son kez dua ediyorum.
Bu haftaki köşe yazımda yürekleri kanatan havai fişek fabrikası faciasının yeni faciaların engellenmesi adına görmezden gelinmemesine vurgu yapmak istedim. Bu facia karşısında moral yemeğinin ya da tesellinin MÜSİAD tarafından havai fişek fabrikası sahiplerine değil de; hayatını kaybeden ve yaralanan işçi ve ailelerine verilmesi gerekirdi. Bu faciada hayatını kaybedenlerin ailesine, yakınlarına ve sevdiklerine başsağlığı diliyorum. Mekânınız cennet olsun.